Sosyal ilişkilerde, iş dünyasında, siyasi hayatta, eğitim faaliyetlerinde yaşadığımız iletişim kazaları sonucunda çatışmalar, suç işlemeler, maddi ve manevi zararlar doğmaktadır. İletişim kazalarının en önemli faili mechulü yanlış anlamalardır. Yanlış anlamalar; kişinin eğitim durumu, yaşı, kültürü, etnik yapısı gibi çeşitli nedenlere dayanabilir. Kişiler bir davranışı ya da sözü kendince yorumlar onu gerçek zanneder ve yanlış anladığını hemen farkedemez ancak üzerinden zaman geçtikten sonra anlayabilir. O zaman iş işten geçmiştir. Sosyal hasarlar, kırılmalar olmuş. Yanlış anlaşımlara zincirleme başka olayları doğurmuştur. Bu yazımızda yanlış anlaşılmaların nedenleri üzerinde duracağız. Burdaki yanlış anlamalardan kasıt kişinin farkına varmadan kendi yorum ve algısının anlatılmak istenenin dışında olmasıyla ilgilidir. Siyasetçilerin karşıya gol atmak için sürekli lafı dübüründen alıp saldırması, gaf yaptığı açığa çıkınca da “yanlış anlaşıldım” şeklinde başkalarını suçlayarak üstüne tüy dikmesi yazı konumuzun dışındadır. Kültürel yapı farklılığı yanlış anlamalara yol açabilir. Bir arkadaşım anlatmıştı. Akciğerinden rahatsız olan arkadaşı bir doktora gidiyor. Doktor akciğer filmi istiyor. Film gelince filme bakıyor, sonra. “Senin bu ciğeri köpeğe atsan köpek yemez” diyor. Hasta olan kişi de: “ Senin bu sözünü insan düşmanına söylemez” diyor. Doktor filme baktığında durumun vehametini anlatmak için bir durum tespiti anlamında söylüyor. Hakaret kastı yok. Çünkü aralarında hakaret etmesini gerektirecek bir husumet söz konusu değildir. Ancak nezaket diline çok uygun değil. Hasta ise günlük hayatta sık kullandığımız “ciğeri beş para etmez.” sözünü çağrıştırmasından kaynaklanan bir aşağılama sıfatı olarak düşünüyor ve tepki veriyor. İletişimde bir mesajı değerlendirirken aradaki ilişki biçimini dikkate almamız gerekir. İlişki biçiminde bir düşmanlık hali mi var, dostluk hali mi var ona göre söz anlam kazanacaktır. Bir kelime herkes tarafından aynı şekilde algılanmayabilir. Bu durumda iletişim kazası olabilir. Mehmet Ali Başaran “Ceza Hikayeleri” isimli kitabında bir hatırasını anlatır. Özetle şöyle: Olay Uşak adliyesinde geçer. İstanbuldan Uşak’a bir ceza davası için gelen avukat duruşma sırasını beklerken bir ceza davası duruşmasını izlemektedir. Kendine “kabak” diyen kişiyi bıçaklayan sanık kendini savunmaktadır. Bu arada istanbul’dan gelen avukat merak edip mübaşire “kabak demek nedir?” diye sorar. Mübaşir. “Çok ağır küfürdür. Ailesinden birini pazarlayan manasına gelir” diye açıklama yapar. Hakim duruşmada sanığa; “Kabak dedi diye bir adam bıçaklanır mı? Sen de ona salatalık deseydin” diye çıkışır. Duruşma sonunda hakim kararı yazdırmaya başlar. “Gereği düşünüldü: Sanığın kasten adam yaralama eylemi uyarınca…” İstanbul’dan gelen avukat söz alıp mübaşirden aldığı bilgiyi iletince durum değişir. Hakim mübaşire ve yöreden bir kaç kişiye sorunca kararı yeniden yazdırır, en alt cezayı esas alıp hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verir. Bazen bir yargımız yanlış anlaşılmayı doğurur. Bir arkadaşım anlatmıştı. Cuma namazında hutbe okunurken yanıdaki kişi bir sürekli cep telefonuyla ilgileniyormuş. Hutbeyi de dinlemek namazın farzlarından olduğu için uyarma ihtiyacını duymuş. “Hutbeyi dinleseniz daha uygun olur.” Öbürü cevap vermiş: “Ses hopörlürden parazitli geliyor. Tam anlayamıyorum. Diyanet sayfasından bugünkü hutbeyi açtım oradan takip ediyorum.” İnsanların cep telefonuna bağımlılığı günümüzün klişelerindendir. Birinin telefonla ilgilenmesi hemen bu bağımlılığı çağrıştırmaktadır. Bazen ironi yapılmayan bir sözü ironi olarak algılamak bazen de ironiyi gerçek olarak algılamak yanlış anlamalara yol açar. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünde avukat olarak çalışırken bir arkadaşım; “Ben sık unutuyorum. Acaba yaşlandım mı?” deyince yaşı genç olan arkadaşıma; “Unutkanlık keskin zeka işaretidir. Sürekli yeni şeyler öğreniyorsun, bu eskileri unutturur. İşlek bir beyne sahipsin bu nedenle beyin trafiğin yoğundur, bazı şeyleri unutman çok doğaldır” diye açıklama yapmıştım. Arkadaşım bu açıkmadan çok memnun olmuştu. Ona da bir arkadaşı “Ben birşeyleri çabuk unutuyorum” dediğinde benim sözümü gönderme yaparak “Unutkanlık keskin zeka işaretidir” der demez, O arkadaşı sözü ironi olarak algılayıp “Sen bana geri zekalı demek istedin.” demiş tepki vermis ve ilişkileri bozulmuştu. Bugünkü yazıyı Karl Popper’in bir sözüyle bitirelim. Yanlış anlaşılma ihtimalinin olmadığı bir şekilde konuşmak mümkün değildir. Her zaman size yanlış anlayacak birileri olacaktır. Av. Durdu GÜNEŞ
Sosyal ilişkilerde, iş dünyasında, siyasi hayatta, eğitim faaliyetlerinde yaşadığımız iletişim kazaları sonucunda çatışmalar, suç işlemeler, maddi ve manevi zararlar doğmaktadır.
İletişim kazalarının en önemli faili mechulü yanlış anlamalardır. Yanlış anlamalar; kişinin eğitim durumu, yaşı, kültürü, etnik yapısı gibi çeşitli nedenlere dayanabilir.
Kişiler bir davranışı ya da sözü kendince yorumlar onu gerçek zanneder ve yanlış anladığını hemen farkedemez ancak üzerinden zaman geçtikten sonra anlayabilir. O zaman iş işten geçmiştir. Sosyal hasarlar, kırılmalar olmuş. Yanlış anlaşımlara zincirleme başka olayları doğurmuştur.
Bu yazımızda yanlış anlaşılmaların nedenleri üzerinde duracağız. Burdaki yanlış anlamalardan kasıt kişinin farkına varmadan kendi yorum ve algısının anlatılmak istenenin dışında olmasıyla ilgilidir. Siyasetçilerin karşıya gol atmak için sürekli lafı dübüründen alıp saldırması, gaf yaptığı açığa çıkınca da “yanlış anlaşıldım” şeklinde başkalarını suçlayarak üstüne tüy dikmesi yazı konumuzun dışındadır.
Kültürel yapı farklılığı yanlış anlamalara yol açabilir.
Bir arkadaşım anlatmıştı. Akciğerinden rahatsız olan arkadaşı bir doktora gidiyor. Doktor akciğer filmi istiyor. Film gelince filme bakıyor, sonra. “Senin bu ciğeri köpeğe atsan köpek yemez” diyor. Hasta olan kişi de: “ Senin bu sözünü insan düşmanına söylemez” diyor.
Doktor filme baktığında durumun vehametini anlatmak için bir durum tespiti anlamında söylüyor. Hakaret kastı yok. Çünkü aralarında hakaret etmesini gerektirecek bir husumet söz konusu değildir. Ancak nezaket diline çok uygun değil.
Hasta ise günlük hayatta sık kullandığımız “ciğeri beş para etmez.” sözünü çağrıştırmasından kaynaklanan bir aşağılama sıfatı olarak düşünüyor ve tepki veriyor.
İletişimde bir mesajı değerlendirirken aradaki ilişki biçimini dikkate almamız gerekir. İlişki biçiminde bir düşmanlık hali mi var, dostluk hali mi var ona göre söz anlam kazanacaktır.
Bir kelime herkes tarafından aynı şekilde algılanmayabilir. Bu durumda iletişim kazası olabilir.
Mehmet Ali Başaran “Ceza Hikayeleri” isimli kitabında bir hatırasını anlatır. Özetle şöyle:
Olay Uşak adliyesinde geçer. İstanbuldan Uşak’a bir ceza davası için gelen avukat duruşma sırasını beklerken bir ceza davası duruşmasını izlemektedir. Kendine “kabak” diyen kişiyi bıçaklayan sanık kendini savunmaktadır. Bu arada istanbul’dan gelen avukat merak edip mübaşire “kabak demek nedir?” diye sorar. Mübaşir. “Çok ağır küfürdür. Ailesinden birini pazarlayan manasına gelir” diye açıklama yapar.
Hakim duruşmada sanığa; “Kabak dedi diye bir adam bıçaklanır mı? Sen de ona salatalık deseydin” diye çıkışır.
Duruşma sonunda hakim kararı yazdırmaya başlar. “Gereği düşünüldü: Sanığın kasten adam yaralama eylemi uyarınca…”
İstanbul’dan gelen avukat söz alıp mübaşirden aldığı bilgiyi iletince durum değişir. Hakim mübaşire ve yöreden bir kaç kişiye sorunca kararı yeniden yazdırır, en alt cezayı esas alıp hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verir. Bazen bir yargımız yanlış anlaşılmayı doğurur.
Bir arkadaşım anlatmıştı. Cuma namazında hutbe okunurken yanıdaki kişi bir sürekli cep telefonuyla ilgileniyormuş. Hutbeyi de dinlemek namazın farzlarından olduğu için uyarma ihtiyacını duymuş. “Hutbeyi dinleseniz daha uygun olur.” Öbürü cevap vermiş: “Ses hopörlürden parazitli geliyor. Tam anlayamıyorum. Diyanet sayfasından bugünkü hutbeyi açtım oradan takip ediyorum.”
İnsanların cep telefonuna bağımlılığı günümüzün klişelerindendir. Birinin telefonla ilgilenmesi hemen bu bağımlılığı çağrıştırmaktadır.
Bazen ironi yapılmayan bir sözü ironi olarak algılamak bazen de ironiyi gerçek olarak algılamak yanlış anlamalara yol açar.
Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünde avukat olarak çalışırken bir arkadaşım; “Ben sık unutuyorum. Acaba yaşlandım mı?” deyince yaşı genç olan arkadaşıma; “Unutkanlık keskin zeka işaretidir. Sürekli yeni şeyler öğreniyorsun, bu eskileri unutturur. İşlek bir beyne sahipsin bu nedenle beyin trafiğin yoğundur, bazı şeyleri unutman çok doğaldır” diye açıklama yapmıştım. Arkadaşım bu açıkmadan çok memnun olmuştu.
Ona da bir arkadaşı “Ben birşeyleri çabuk unutuyorum” dediğinde benim sözümü gönderme yaparak “Unutkanlık keskin zeka işaretidir” der demez, O arkadaşı sözü ironi olarak algılayıp “Sen bana geri zekalı demek istedin.” demiş tepki vermis ve ilişkileri bozulmuştu.
Bugünkü yazıyı Karl Popper’in bir sözüyle bitirelim. Yanlış anlaşılma ihtimalinin olmadığı bir şekilde konuşmak mümkün değildir. Her zaman size yanlış anlayacak birileri olacaktır.
Av. Durdu GÜNEŞ
Adınız Soyadınız
E-Posta
Girilecek rakam : 443753
Lütfen yukarıdaki rakamları yazınız.