AYET VE HADİS IŞIĞINDA YARATILIŞ (23) M.HasipTAYLAN -Anne Rahminde Cenin’in yaratılışı (Nutfe)- Geçmiş bölümlerde ilk insan olması hasebiyle Ebul-Beşer ve aynı zamanda ilk Peygamber olan Hz. Âdem’in çeşitli merhalelerden geçirilmek suretiyle yaratılışı ve keza ondan da eşinin bildik üreme kanunlarına tabi olmadan yaratılışı ve bu ikisinden de doğum yoluyla insanların (kadın ve erkeklerin) çoğalıp yeryüzüne dağılmaları hususunu izah etmeye çalışmıştık. Bu ve bundan sonraki bölümlerde de Kur’an ve Hadis ışığında ve çağdaş bilimden de yararlanmak suretiyle, yaratılışın doğum yoluyla vukubulması mevzunu mümkün olduğu kadar izah etmeye çalışalım inşa-Allah. İnsanın yaratılışı ve dünyaya gönderilmesi Cenab-ı Hakk’ın (c.c) hikmeti ile anne karnında dokuz aylık bir hazırlık döneminden sonradır. Anne karnında bir spermden mükemmel bir insan oluşumuna kadar pek çok mucizevî merhaleler geçer. Sperm ile döllenen anne yumurtası, hızla bölünür ve büyür. Kur’ân-ı Kerim’de insanın yaratılışı ile ilgili ayetleri genel olarak, yaratılışına sebep olan anne ve baba hücreleri (yumurta ve sperm) yaratıldığı yer (anne rahmi), ve döllenmeden sonra anne rahminde geçirdiği aşamalar olmak üzere çeşitli safhalarda incelemek mümkündür. Yaratılışın çeşitli safhalardan sonra sonuçlandığını Cenab-i Hak Kur’anı azimüşşanda bize şu şekilde bildirmektedir: مَا لَكُمْ لَا تَرْجُونَ لِلَّهِ وَقَارًا . وَقَدْ خَلَقَكُمْ أَطْوَارًا “Size ne oluyor ki, Allah’a büyüklüğü yakıştıramıyorsunuz? Oysa sizi türlü merhalelerden geçirerek O yaratmıştır” (Nuh 13-14). Mü’minûn Suresinde ise ilk insandan (Hz. Âdem’den) başlayarak insanın yaratılış evreleri şu şekilde sıralanmıştır; وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ مِنْ سُلَالَةٍ مِنْ طٖينٍ “Andolsun ki, Biz insanı süzülmüş bir çamurdan yarattık” ثُمَّ جَعَلْنَاهُ نُطْفَةً فٖى قَرَارٍ مَكٖينٍ “Sonra onu sağlam bir karargâhta nutfe haline getirdik” ثُمَّ خَلَقْنَا النُّطْفَةَ عَلَقَةً فَخَلَقْنَا الْعَلَقَةَ مُضْغَةً فَخَلَقْنَا الْمُضْغَةَ عِظَامًا فَكَسَوْنَا الْعِظَامَ لَحْمًا ثُمَّ اَنْشَاْنَاهُ خَلْقًا اٰخَرَ فَتَبَارَكَ اللّٰهُ اَحْسَنُ الْخَالِقٖينَ “Sonra nutfeden alak’ı, alak’dan mudğa’yi mudğa’dan izam’i (kemikleri) halk ettik. Sonrada kemiklerede et giydirdik; sonra (nihayet) onu bambaşka bir yaratık olarak meydana getirdik. Yaratanların en güzeli olan Allah’ın şânı ne yücedir (Mü’minûn 12-14) Bu Ayet’i kerimelerin sıralamadaki وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ مِنْ سُلَالَةٍ مِنْ طٖينٍ “Andolsun ki, Biz insanı süzülmüş bir çamurdan yarattık” (Mü’minûn 12) kısmını Âdem (a.s)’ın yaratılışı ile alakalı olduğundan, Âdem’in (a.s) yaratılışı bölümlerinde izah etmeye çalışmıştık. Ondan sonraki ayette “Nutfe” diye geçen sözcük, babadan gelen sperm ile anneden gelen yumurtanın birleşmesi sonucu, Adem ve Havva’nın yaratışından farklı olarak, döllenme yoluyla olacak olan insanın ilk temel hücresini oluşturmaktadır. ثُمَّ جَعَلْنَاهُ نُطْفَةً فٖى قَرَارٍ مَكٖينٍ“Onu nutfe halinde sağlam bir yere koyduk” (Mü’minûn 13) Ayeti bunu ifade etmektedir. Bu hususta Er-Razi tefsirinde şunlar zikr edilmektedir: Böylece o rahim, bu nutfenin, "sarp ve metin bir karargâhı" olmuştur. Ayetteki "karâr" kelimesiyle, karar kılınacak yer anlamında olan "müstekarr" kelimesi kastedilmiştir. Bu demektir ki Allah (c.c), karar kılınacak yeri, masdar ile ifade etmiştir. Daha sonra da Cenâb-ı Hak rahimi, karar kılınacak yerin vasfı olan, sarplık ve sağlamlıkla nitelemiştir. Bu meselâ, senin tıpkı "Giden yol, (yani üstünde gidilen yol)" gibidir. Yahut da bu, bu rahimin bizzat böyle olmasından dolayı bu şekilde tasvif edilmiştir. Çünkü o rahmi, rahim olması açısından karar kılmış ve korumuştur (Fahruddin Er-Razi tfsr). Nutfe’nin sağlam mekâna (Rahim’e) yerleşmesinden sonraki doğuma kadar olan merhaleler anne ile taalluk merhalelerdir. Sonra anne karnında “nutfeden alaka, alaktan mudğaya, mudğadan kemiklerin oluşumu ve kemiklere et giydirilmesi, daha sonra ruh üflenerek farklı bir yaratılışa terakki ettiği anlatılır. İşte bu evreleri mümkün oldüğü kadar ayrı ayrı izah etmeye çalışalım. Ancak bu izahata geçmeden genel olarak erkek ve dişi üreme organları hakkında (uzmanlık alanımız olmadığında bir yanlışlığa meydan vermemek kasdıyla) teferruata girmeden genede bu alandaki uzmanların bilgisinden faydalanarak, özet bir bilgi vermede fayda vardır kanaatindeyim. Şöyle ki: Eşeyli çoğalan canlıların sebepler plânında yaratılması için sperm ve yumurta çeşitli merhalelerden geçirilerek olgunlaştırılır. Yüce Yaratıcı, daha anne karnındaki Cenin’i cinsiyetine göre, yumurtalık veya testis hücreleriyle mücehhez kılmaktadır. Cinsiyeti kız olan Cenin’in yumurtalıklarına yerleştirdiği olgunlaşmamış öncü yumurta hücrelerine mitoz bölünmeyle (bir hücrenin iki yavru hücre şeklinde bölünmesi ve oluşan yeni hücrelerin ana hücreyle aynı genetik yapıyı taşıması) çoğalma emrini verir. Bu hücrelerin cenin dönemindeki sayısı yedi milyon iken, ergenlik çağına gelindiğinde yaklaşık iki milyona iner. İki milyon olgunlaşmamış yumurta hücresinden her biri tek katlı yassı hücrelerle sarılarak kesecik hâlini alır ve kız çocuğu ergenlik çağına gelene kadar bu şekilde bekler. Doğurganlık dönemi süresince bunlardan sadece 400–500 kadarı olgun yumurta hâline gelme şansına sahip kılınır. Buna mukabil Erkek üreme organları olan testisler çeşitli kanalcık sistemlerinden oluşur. Sperm üretiminin gerçekleştiği ve toplam uzunlukları yaklaşık 500 metreyi bulan testislerde 1000’e yakın kanalcık vardır. Her birinin ortalama uzunluğu yaklaşık 50 cm olan kanalcıkların içerisinde, zamanla gelişerek spermleri oluşturacak sperm ana hücreleri bulunur. Oldukça geniş bir alana sahip olan bu kanalcık sistemi sayesinde milyonlarca spermin hızlıca oluşabileceği ve kolaylıkla stoklanabileceği bir mekân elde edilmiş olmaktadır. (Sızıntı, sayı 377) İşte Allah (c.c) tarafından anne olacak insanı yumurtalıkla ve buna mukabil baba olacak insanı da testisle mücehhez kılınması ile insanın üremesi ve çoğalması sağlanmış olur. Yumurtalıktan bırakılan yumurta ile erkek tarafından döl yatağına bırakılan yüz milyonlarca spermlerden sadece bir tanesinin yumurta zarını delerek yumurtayı döllemesi sonucu yeni bir insanın temel hücresini oluşturmaktadır. Sperm tarafından döllenen yumurta günler, hatta saatler geçtikçe bölünür ve çok büyük bir hızla büyür. Bebeğin anne karnında gerçekleşen bu embriyolojik gelişiminin üç farklı evrede gerçekleştiği bugün tıbben bilinmektedir. Ancak uzun yıllar süren araştırmalar neticesinde, günümüz teknolojisi ile ulaşabildiğimiz bu bilgi bundan 1400 yıl önce Kuran’da haber verilmiştir. Bu bilimsel gerçek bir ayette şöyle bildirilmektedir: يَخْلُقُكُمْ فٖى بُطُونِ اُمَّهَاتِكُمْ خَلْقًا مِنْ بَعْدِ خَلْقٍ فٖى ظُلُمَاتٍ ثَلٰثٍ “Sizi analarınızın karınlarında üç ayrı karanlıklar içinde yaratılıştan yaratılışa sevkederek yaratır” (Zümer 6). Bu Ayet’i Kerime’de insanın anne karnında, birinden diğerine farklılaşan üç ayrı evrede meydana geldiğine dikkat çekilmektedir. Buradan da görülebileceği gibi ceninin anne karnında oluşumu tıpkı ayette ifade edildiği gibi hem 3 karanlık aşamadan geçer, hem de bu aşamalar esnasında cenin farklı yaratılışlardan geçmektedir. Bu evreleri ve bu evre mahallerini sırasıyla izah etmeye çalışalım. (Ancak uzmanlık alanımıza girmediği için, haddimi bilerek burada vereceğimiz jinekolojik bilgilerin eksikliği veya isabetsizliği ihtimaline binaen, değerli uzmanların müsamahalarını özellikle istirham ediyorum). Bu Safhalar: 1) Nutfe safhası, (Rahim Borusundaki PRE-EMBRİYONİK evre, “Fallop borusundaki bölge”; bu bölge spermle yumurtanın birleştiği ve yumurtalığın rahime bağlı olduğu bölümdür. Bu birinci karanlık bölge dev karanlık bir tüneli andırmaktadır. Bu aşama ilk iki haftayı kapsar): Nutfe; babadan gelen sperm ile anneden gelen yumurtanın birleşmesi (döllenmesi) sonucu oluşan temel hücredir. Tüm vücudun planını içinde barındıran bu ilk ve tek hücreye tıpta "zigot" adı verilir. Bu döllenmenin vukubulması da kısaca şu şekildedir: Üretken olan annenin yumurtalıklarından her ay bir yumurta bırakılır. Olgunlaşan yumurta kendisini saran kılıfından patlayarak çıkar. Yumurta, Rahim borusu (fallop tüpü) tarafından yakalanır ve yumurtan sperm tarafından dölleme ihtimaline hazır hale gelmiş olur. Erkekten döllenme ortamına bırakılan ve hızları dakikada ancak 2-3 mm. olan 150-500 milyon spermden yalnızca birkaç yüz tanesi yumurtanın yakın mesafesine ulaşabilecektir. Yol boyunca spermlerin büyük bir kısmı elenir. Yumurtaya ulaşıp etrafını sarmayı sadece en dayanıklılar başarır. Spermlerin hareket etme ve dölleme yetisinin ne kadar sürdüğü tam olarak bilinmemektedir. Dölleme süresi genellikle boşalmadan sonra 3 gün olarak kabul edilir. Fakat hareket kabiliyetinin (ve belki buna bağlı olarak dölleme kabiliyetinin) 7 gün olarak gözlendiği durumlar da olmuştur. Yumurtaya yaklaşan spermler onun etrafını sarar ve içine girmeye çalışırlar. Spermlerden bir tanesi yumurtanın zarını delmeyi başarır ve yumurtayı döller. Sperm ve yumurtanın birleşmesiyle oluşan 46 kromozomlu hücre dünyaya gelecek olan benzersiz Beşer’in ilk ve tek hücresi olup, bu hücreye Kur’an azimüşşanın tabiri ile “Nutfe” tıp dilinde de “Zigot” denir. Böylece buBtek hücre olan Nutfe’nin (zigot’un) erkeğin sperm hücresi ile kadının yumurta hücresi birleştikten sonraki hali olduğunu şu Ayet’i Kerime de desteklemektedir. اِنَّا خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ مِنْ نُطْفَةٍ اَمْشَاجٍ نَبْتَلٖيهِ فَجَعَلْنَاهُ سَمٖيعًا بَصٖيرًا “Şüphesiz ki biz, insanı bileşik bir nutfeden yarattık da onu denemekteyiz. Bu sebeple onu işiten ve gören yaptık” (İnsan 2). Yani; “bileşik bir Nutfe”’den demek suretiyle, İnsanın tek bir tarafın hücresinden değil, aksine erkeğin sperm hücresi ile kadının ayda bir üretip salgıladığı yumurta hücresinden yaratıldığı bu Ayet-î Kerime de desteklemektedir. Bu hususta İbn-î Abbas (r.a), şöyle demiştir: "Bu erkeğin beyaz ve kalın suyunun kadının sarı ve İnce suyu ile karışması demektir. Bu iki su birbiriyle karışır ve bundan çocuk meydana gelir. Binâenaleyh sinirler, kemikler ve çocuktaki güç-kuvvet, erkeğin suyundan (menisinden), et ve kan ise kadının menisinden oluşur" demiştir. (Fahruddin ER-Razi, İbn-î Kesir tfsr.) Ebu Eyyüb el-Ensari’den şöyle dediği rivayet edilmiştir: Yahudilerden bir ilim adamı Peygamber (s.a.v)’e gelip şöyle dedi: Bana erkeğin suyu ile kadının suyu hakkında haber ver. Peygamber (s.a.v) şöyle buyurdu: "Erkeğin suyu beyaz ve katı, kadının suyu sarı ve incedir. Eğer kadının suyu üste çıkarsa kadın dişi doğurur, eğer erkeğin suyu üste çıkarsa kadın erkek doğurur." Bunun üzerine o ilim adamı: Allah’tan başka hiçbir ilah olmadığına ve senin Allah’ın Rasûlü olduğuna şahitlik ederim, dedi. (Kurtubi tfsr.) Bebeğin cinsiyet konusuna gelince; 20. Yüyılda genetik bilimin ortaya çıkıncaya kadar, pek çok kültürde, doğacak çocuğun cinsiyetinin kadın bedeni tarafından belirlendiği inancı yaygındı. Özellikle cahiliye döneminde bu daha belirgin bir hal almıştı. Hatta bu nedenle kız çocuk doğuran kadınlar suçlanır ve kınanırdı. Lâkin Kuran’da bu konuda verilen bilgiye göre erkeklik ve dişiliğin, “rahime dökülen meniden” ileri geldiği bildirilmiştir. Kur’ani azimüşşan bu hususta şöyle buyurmaktadır: وَاَنَّهُ خَلَقَ الزَّوْجَيْنِ الذَّكَرَ وَالْاُنْثٰى “Ve muhakkak ki, her iki çifti, erkek ile dişiyi yaratan odur” مِنْ نُطْفَةٍ اِذَا تُمْنٰى “Bir nutfeden rahîmlere döküldüğü zaman” (Necm 45-46) Kur’anda verilen bu bilgiye göre cinsiyetin tümüyle erkekten gelen sperm hücreleri tarafından belirlendiği anlaşılmaktadır. Son zamanlarda genetik ve mikrobiyoloji bilimlerinin gelişmesiyle birlikte bilimsel olarak, Kur’anın verdiği bu bilgi bilimsel olarakta teyid edilmiştir. Zira bilindiği gibi cinsiyet belirlenmesindeki etken, kromozomlardır. İnsan yapısını belirleyen 46 kromozomdan iki tanesi cinsiyet kromozomu olarak adlandırılır. Bu iki kromozom erkekte XY, kadında ise XX olarak tanımlanır. Y kromozomu erkeklik, X kromozomu ise dişilik genlerini taşır. Bir insanın oluşması, erkek ve kadında çiftler halinde yer alan bu kromozomların birer tanesinin birleşmesi ile mümkündür. Kadında yumurtlama sırasında ikiye ayrılan eşey hücresinin her iki parçası da X kromozomu taşır. Buna mukabil erkekte ikiye ayrılan eşey hücresi, X ve Y kromozomları içeren iki farklı sperm meydana getirir. Kadında bulunan X kromozomu, eğer erkekteki X kromozomunu içeren spermle birleşirse doğacak bebek kız olacaktır. Şayet kadında bulunan X kromozumu erkeğin Y kromozomu içeren spermle birleşirse, bu kez doğacak çocuk erkek olur. Yani doğacak çocuğun cinsiyeti, erkekteki kromozomlardan hangisinin kadının yumurtasıyla birleşeceğine bağlıdır. Dolayısıyla doğacak çocuğun cinsiyetinin belirlenmesinde erkekten gelen kromozom tain eder. Bu bilimsel gerçek yukarıya taşıdığımız Hadis’i şerifide teyid eder mahiyettedir. Şöyleki; Hadis’i şerifte “Eğer kadının suyu üste çıkarsa kadın dişi doğurur, eğer erkeğin suyu üste çıkarsa kadın erkek doğurur" diye geçen bu beyan şunu ifade etmektedir: kadının suyunun üste (üstün, hakim) çıkması demek, dişilik kromozomları olan erkekten gelen X-kromozomu ile kadından gelen X-kromozomunun birleşmesi demektir. Ve sonuç kız çocuğunun meydana gelmesidir. Aksine, erkekten gelen Y-kromozomu ile kadından gelen X-kromozomu birleştiği takdirde erkek çocuğu meydana gelecektir. Yani kadınlık genlerini taşıyan X-kromozomları dişilik özelliğini taşıdığından kadının suyunu temsil ettiğini ve erkeklik genlerini taşıyan Y-kromozomu da erkeklik özelliğini taşıdığından erkeklik suyunu temsil ettiğini kabul edecek olursak, kadın suyunun baskın çıkması X ve X ve erkek suyunun baskın çıkması X ve Y kromozomlarının birleşmesi demektir. (Allh’ü a’lem) Yaradılış sürecine devam edecek olursak; Cenini oluşturacak İlk hücrenin oluşması sperm ile yumurtanın birleşmesi ile vukubulur. Oluşan bu ilk hücrenin bölünmesi ise, spermle yumurtanın birleşmesinden 24 saat sonra gerçekleşir. Yeni oluşan bu iki hücre de birbirinin aynıdır. Daha sonra bu rakam 4’e ulaşır ve bu bölünme katlanarak böylece sürer gider. Rahim borusu içindeki nutfe bir yandan sürekli bölünerek büyümeye devam ederken bir yandan da içinde gelişip büyüyeceği anne Rahmine doğru yol almaya devam eder. Bu arada rahme doğru yüzer şekilde ilerleyen bir hücre yığını konumundaki zigot da, "ben buradayım" mesajı içeren biyokimyasal bir sinyal göndermeye başlar. Bu mesajlar, cenin için gerekli olan tuzları, demir, kan ve vitaminleri temin etmesi için annenin vücudunu hazırlıklı hale getirir. Aynı zamanda nutfenin (zigotun) salgıladığı biyokimyasal mesaj (hCG hormonu) annenin yumurtalığına ulaşarak burada bir başka hormonun daha salgılanması işlemini başlatır ve bu da annenin bedeninde yeni bir yumurtlama döneminin başlamasını engelleyici bir etki oluşturur. Burada söz konusu olan mesaj birtakım moleküllerden oluşan bir hormon, mesajı gönderen bir hücre topluluğu olan nutfe, mesajı alan da ondan biraz daha büyük bir hücre topluluğu olan anne Rahmi ve yumurtlama dönemini durduran yumurtalıklar… Şuurlu bir insanın okuduğunu anlaması gibi, hücrelerin de gelen mesajları (hormonlar) okuyup anlaması kuşkusuz büyük bir mucizedir. İşte bu mucize sayesinde, çok küçük bir hücre yığını olan “Nutfe” (zigot) nelere ihtiyacı olduğunu, bunların hazır bulunmayıp üretilmesi gerektiğini, bunları kimlerin üretebileceğini, ancak bu üretimin başlaması için bir sinyal yollaması gerektiğini bilmektedir. Üstelik vücut içinde daha birkaç günlük geçmişi olmasına rağmen kimyasal bir bilgi yollamayı bilmektedir. Vücudun diğer organlarının bu kimyasal bilgiyi anlayabileceğini de hesaba katmaktadır. Bu hücre yığınına tüm mucizevî işlemleri yaptıran, onu bu yeteneklerle hazır şekilde yaratan üstün bir güç vardır. Bu gücün sahibi göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin tek hâkimi olan Allah’tır (c.c). Allah (c.c), gözle görülmeyen, şuursuz canlılara insan aklının alamayacağı kadar mükemmel ve karmaşık işler ilham ederek bizlere sonsuz kudretinin delillerini göstermektedir. Rahim borusu kanalında olup bitenler ise, büyütülerek incelendiğinde ortaya çıkan görüntü sanki bir okyanus dibini seyretmek gibidir. Bu Nutfe (zigot) Rahim borusunda meydana gelen dalgalanmalar sayesinde ancak yoluna devam edebilir. Spermi yumurtaya doğru iterek döllenmenin gerçekleşmesini sağlayan dalgalanma hareketi, bu kez yumurtayı rahme taşır. Rahim borusundaki hücreler yüzeylerinde bulunan silya isimli tüycükleri aynı yöne doğru hareket ettirirler. Böylece çok kıymetli bir yükü taşıdıklarının farkında olarak, son derece itina ile Nutfe’yi gitmesi gereken yöne doğru taşırlar. Nutfe Rahim borusunda iken birçok bölünme aşamaları geçirir. Ve yaklaşık 100 hücreli bir küme olarak rahme girer. Ancak bütün bu bölünme işlemlerinin gerçekleşmesi için hücrelerin beslenmesi gerekmektedir. İnsanın yaratılış mucizesinin önemli bir detayı olarak bu ihtiyaç da düşünülmüştür. Allah (c.c), Rahim borusunu Nutfe’nin bu ihtiyaçlarını karşılayacak bir yapıya sahip olarak yaratmıştır. Bu bekleme süresi içinde Rahim borusunu iç yüzeyini oluşturan tüycük hücreleri "sekretuvar" denilen hücrelere dönüşür. Bu hücrelerin özelliği bir uyarı karşısında cevap olarak organik moleküller, iyonlar ve su salgılamalarıdır. İşte bu sıvılar Rahim borusunundaki Nutfenin (zigot) beslenmesini sağlar. Rahmin Nutfe’yi karşılamak için yaptığı hazırlıklar da, Rahim borularının (fallop tüplerinin) Nutfe’yi besleyecek özelliklere sahip olması da ancak ve ancak Allah’ın (c.c) bilgisi dâhilinde gerçekleşen işlemlerdir. Tüm bunlar Allah’ın (c.c), yarattığı canlılar üzerindeki şefkatinin, merhametinin ve kusursuz yaratışının birer tecellisidir. Hızla Rahime doğru yol alan nutfe, Kur’anı Kerimin tasviri ile ثُمَّ جَعَلْنَاهُ نُطْفَةً فٖى قَرَارٍ مَكٖينٍ “Sonra onu nutfe halinde sağlam bir yere koyduk ” (Mü’minûn 13). İşte bu sağlam yer; kaslardan yapılmış sağlam bir duvara sahip içi boş olan ana Rahmidir. Hamilelik boyunca rahmin hacmi giderek Ceninin gelişmesi mesabesinde artar. Rahim bu özelliği sayesinde, kadının döllenmiş yumurtasının içinde büyüyüp gelişmesi ve tam bir insan şeklinde dışarı çıkması için en uygun yer halini alır. Bundan başka kadının leğen kemiği boşluğunun tam ortasında bulunması da döllenmiş yumurta için bir sığınak görevi görür ve gelişimi boyunca bebeği korur. (www.insaninyaratilisi.com) . (DEVAM EDECEK İNŞA-ALLAH)
AYET VE HADİS IŞIĞINDA YARATILIŞ (23)
M.HasipTAYLAN
-Anne Rahminde Cenin’in yaratılışı (Nutfe)-
Geçmiş bölümlerde ilk insan olması hasebiyle Ebul-Beşer ve aynı zamanda ilk Peygamber olan Hz. Âdem’in çeşitli merhalelerden geçirilmek suretiyle yaratılışı ve keza ondan da eşinin bildik üreme kanunlarına tabi olmadan yaratılışı ve bu ikisinden de doğum yoluyla insanların (kadın ve erkeklerin) çoğalıp yeryüzüne dağılmaları hususunu izah etmeye çalışmıştık. Bu ve bundan sonraki bölümlerde de Kur’an ve Hadis ışığında ve çağdaş bilimden de yararlanmak suretiyle, yaratılışın doğum yoluyla vukubulması mevzunu mümkün olduğu kadar izah etmeye çalışalım inşa-Allah.
İnsanın yaratılışı ve dünyaya gönderilmesi Cenab-ı Hakk’ın (c.c) hikmeti ile anne karnında dokuz aylık bir hazırlık döneminden sonradır. Anne karnında bir spermden mükemmel bir insan oluşumuna kadar pek çok mucizevî merhaleler geçer. Sperm ile döllenen anne yumurtası, hızla bölünür ve büyür. Kur’ân-ı Kerim’de insanın yaratılışı ile ilgili ayetleri genel olarak, yaratılışına sebep olan anne ve baba hücreleri (yumurta ve sperm) yaratıldığı yer (anne rahmi), ve döllenmeden sonra anne rahminde geçirdiği aşamalar olmak üzere çeşitli safhalarda incelemek mümkündür. Yaratılışın çeşitli safhalardan sonra sonuçlandığını Cenab-i Hak Kur’anı azimüşşanda bize şu şekilde bildirmektedir: مَا لَكُمْ لَا تَرْجُونَ لِلَّهِ وَقَارًا . وَقَدْ خَلَقَكُمْ أَطْوَارًا “Size ne oluyor ki, Allah’a büyüklüğü yakıştıramıyorsunuz? Oysa sizi türlü merhalelerden geçirerek O yaratmıştır” (Nuh 13-14). Mü’minûn Suresinde ise ilk insandan (Hz. Âdem’den) başlayarak insanın yaratılış evreleri şu şekilde sıralanmıştır; وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ مِنْ سُلَالَةٍ مِنْ طٖينٍ “Andolsun ki, Biz insanı süzülmüş bir çamurdan yarattık” ثُمَّ جَعَلْنَاهُ نُطْفَةً فٖى قَرَارٍ مَكٖينٍ “Sonra onu sağlam bir karargâhta nutfe haline getirdik” ثُمَّ خَلَقْنَا النُّطْفَةَ عَلَقَةً فَخَلَقْنَا الْعَلَقَةَ مُضْغَةً فَخَلَقْنَا الْمُضْغَةَ عِظَامًا فَكَسَوْنَا الْعِظَامَ لَحْمًا ثُمَّ اَنْشَاْنَاهُ خَلْقًا اٰخَرَ فَتَبَارَكَ اللّٰهُ اَحْسَنُ الْخَالِقٖينَ “Sonra nutfeden alak’ı, alak’dan mudğa’yi mudğa’dan izam’i (kemikleri) halk ettik. Sonrada kemiklerede et giydirdik; sonra (nihayet) onu bambaşka bir yaratık olarak meydana getirdik. Yaratanların en güzeli olan Allah’ın şânı ne yücedir (Mü’minûn 12-14)
Bu Ayet’i kerimelerin sıralamadaki وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ مِنْ سُلَالَةٍ مِنْ طٖينٍ “Andolsun ki, Biz insanı süzülmüş bir çamurdan yarattık” (Mü’minûn 12) kısmını Âdem (a.s)’ın yaratılışı ile alakalı olduğundan, Âdem’in (a.s) yaratılışı bölümlerinde izah etmeye çalışmıştık. Ondan sonraki ayette “Nutfe” diye geçen sözcük, babadan gelen sperm ile anneden gelen yumurtanın birleşmesi sonucu, Adem ve Havva’nın yaratışından farklı olarak, döllenme yoluyla olacak olan insanın ilk temel hücresini oluşturmaktadır. ثُمَّ جَعَلْنَاهُ نُطْفَةً فٖى قَرَارٍ مَكٖينٍ“Onu nutfe halinde sağlam bir yere koyduk” (Mü’minûn 13) Ayeti bunu ifade etmektedir. Bu hususta Er-Razi tefsirinde şunlar zikr edilmektedir:
Böylece o rahim, bu nutfenin, "sarp ve metin bir karargâhı" olmuştur. Ayetteki "karâr" kelimesiyle, karar kılınacak yer anlamında olan "müstekarr" kelimesi kastedilmiştir. Bu demektir ki Allah (c.c), karar kılınacak yeri, masdar ile ifade etmiştir. Daha sonra da Cenâb-ı Hak rahimi, karar kılınacak yerin vasfı olan, sarplık ve sağlamlıkla nitelemiştir. Bu meselâ, senin tıpkı "Giden yol, (yani üstünde gidilen yol)" gibidir. Yahut da bu, bu rahimin bizzat böyle olmasından dolayı bu şekilde tasvif edilmiştir. Çünkü o rahmi, rahim olması açısından karar kılmış ve korumuştur (Fahruddin Er-Razi tfsr).
Nutfe’nin sağlam mekâna (Rahim’e) yerleşmesinden sonraki doğuma kadar olan merhaleler anne ile taalluk merhalelerdir. Sonra anne karnında “nutfeden alaka, alaktan mudğaya, mudğadan kemiklerin oluşumu ve kemiklere et giydirilmesi, daha sonra ruh üflenerek farklı bir yaratılışa terakki ettiği anlatılır. İşte bu evreleri mümkün oldüğü kadar ayrı ayrı izah etmeye çalışalım. Ancak bu izahata geçmeden genel olarak erkek ve dişi üreme organları hakkında (uzmanlık alanımız olmadığında bir yanlışlığa meydan vermemek kasdıyla) teferruata girmeden genede bu alandaki uzmanların bilgisinden faydalanarak, özet bir bilgi vermede fayda vardır kanaatindeyim. Şöyle ki:
Eşeyli çoğalan canlıların sebepler plânında yaratılması için sperm ve yumurta çeşitli merhalelerden geçirilerek olgunlaştırılır. Yüce Yaratıcı, daha anne karnındaki Cenin’i cinsiyetine göre, yumurtalık veya testis hücreleriyle mücehhez kılmaktadır. Cinsiyeti kız olan Cenin’in yumurtalıklarına yerleştirdiği olgunlaşmamış öncü yumurta hücrelerine mitoz bölünmeyle (bir hücrenin iki yavru hücre şeklinde bölünmesi ve oluşan yeni hücrelerin ana hücreyle aynı genetik yapıyı taşıması) çoğalma emrini verir. Bu hücrelerin cenin dönemindeki sayısı yedi milyon iken, ergenlik çağına gelindiğinde yaklaşık iki milyona iner. İki milyon olgunlaşmamış yumurta hücresinden her biri tek katlı yassı hücrelerle sarılarak kesecik hâlini alır ve kız çocuğu ergenlik çağına gelene kadar bu şekilde bekler. Doğurganlık dönemi süresince bunlardan sadece 400–500 kadarı olgun yumurta hâline gelme şansına sahip kılınır.
Buna mukabil Erkek üreme organları olan testisler çeşitli kanalcık sistemlerinden oluşur. Sperm üretiminin gerçekleştiği ve toplam uzunlukları yaklaşık 500 metreyi bulan testislerde 1000’e yakın kanalcık vardır. Her birinin ortalama uzunluğu yaklaşık 50 cm olan kanalcıkların içerisinde, zamanla gelişerek spermleri oluşturacak sperm ana hücreleri bulunur. Oldukça geniş bir alana sahip olan bu kanalcık sistemi sayesinde milyonlarca spermin hızlıca oluşabileceği ve kolaylıkla stoklanabileceği bir mekân elde edilmiş olmaktadır. (Sızıntı, sayı 377)
İşte Allah (c.c) tarafından anne olacak insanı yumurtalıkla ve buna mukabil baba olacak insanı da testisle mücehhez kılınması ile insanın üremesi ve çoğalması sağlanmış olur. Yumurtalıktan bırakılan yumurta ile erkek tarafından döl yatağına bırakılan yüz milyonlarca spermlerden sadece bir tanesinin yumurta zarını delerek yumurtayı döllemesi sonucu yeni bir insanın temel hücresini oluşturmaktadır. Sperm tarafından döllenen yumurta günler, hatta saatler geçtikçe bölünür ve çok büyük bir hızla büyür. Bebeğin anne karnında gerçekleşen bu embriyolojik gelişiminin üç farklı evrede gerçekleştiği bugün tıbben bilinmektedir. Ancak uzun yıllar süren araştırmalar neticesinde, günümüz teknolojisi ile ulaşabildiğimiz bu bilgi bundan 1400 yıl önce Kuran’da haber verilmiştir. Bu bilimsel gerçek bir ayette şöyle bildirilmektedir: يَخْلُقُكُمْ فٖى بُطُونِ اُمَّهَاتِكُمْ خَلْقًا مِنْ بَعْدِ خَلْقٍ فٖى ظُلُمَاتٍ ثَلٰثٍ “Sizi analarınızın karınlarında üç ayrı karanlıklar içinde yaratılıştan yaratılışa sevkederek yaratır” (Zümer 6). Bu Ayet’i Kerime’de insanın anne karnında, birinden diğerine farklılaşan üç ayrı evrede meydana geldiğine dikkat çekilmektedir. Buradan da görülebileceği gibi ceninin anne karnında oluşumu tıpkı ayette ifade edildiği gibi hem 3 karanlık aşamadan geçer, hem de bu aşamalar esnasında cenin farklı yaratılışlardan geçmektedir. Bu evreleri ve bu evre mahallerini sırasıyla izah etmeye çalışalım. (Ancak uzmanlık alanımıza girmediği için, haddimi bilerek burada vereceğimiz jinekolojik bilgilerin eksikliği veya isabetsizliği ihtimaline binaen, değerli uzmanların müsamahalarını özellikle istirham ediyorum).
Bu Safhalar:
1) Nutfe safhası, (Rahim Borusundaki PRE-EMBRİYONİK evre, “Fallop borusundaki bölge”; bu bölge spermle yumurtanın birleştiği ve yumurtalığın rahime bağlı olduğu bölümdür. Bu birinci karanlık bölge dev karanlık bir tüneli andırmaktadır. Bu aşama ilk iki haftayı kapsar): Nutfe; babadan gelen sperm ile anneden gelen yumurtanın birleşmesi (döllenmesi) sonucu oluşan temel hücredir. Tüm vücudun planını içinde barındıran bu ilk ve tek hücreye tıpta "zigot" adı verilir. Bu döllenmenin vukubulması da kısaca şu şekildedir:
Üretken olan annenin yumurtalıklarından her ay bir yumurta bırakılır. Olgunlaşan yumurta kendisini saran kılıfından patlayarak çıkar. Yumurta, Rahim borusu (fallop tüpü) tarafından yakalanır ve yumurtan sperm tarafından dölleme ihtimaline hazır hale gelmiş olur. Erkekten döllenme ortamına bırakılan ve hızları dakikada ancak 2-3 mm. olan 150-500 milyon spermden yalnızca birkaç yüz tanesi yumurtanın yakın mesafesine ulaşabilecektir. Yol boyunca spermlerin büyük bir kısmı elenir. Yumurtaya ulaşıp etrafını sarmayı sadece en dayanıklılar başarır. Spermlerin hareket etme ve dölleme yetisinin ne kadar sürdüğü tam olarak bilinmemektedir. Dölleme süresi genellikle boşalmadan sonra 3 gün olarak kabul edilir. Fakat hareket kabiliyetinin (ve belki buna bağlı olarak dölleme kabiliyetinin) 7 gün olarak gözlendiği durumlar da olmuştur. Yumurtaya yaklaşan spermler onun etrafını sarar ve içine girmeye çalışırlar. Spermlerden bir tanesi yumurtanın zarını delmeyi başarır ve yumurtayı döller. Sperm ve yumurtanın birleşmesiyle oluşan 46 kromozomlu hücre dünyaya gelecek olan benzersiz Beşer’in ilk ve tek hücresi olup, bu hücreye Kur’an azimüşşanın tabiri ile “Nutfe” tıp dilinde de “Zigot” denir.
Böylece buBtek hücre olan Nutfe’nin (zigot’un) erkeğin sperm hücresi ile kadının yumurta hücresi birleştikten sonraki hali olduğunu şu Ayet’i Kerime de desteklemektedir. اِنَّا خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ مِنْ نُطْفَةٍ اَمْشَاجٍ نَبْتَلٖيهِ فَجَعَلْنَاهُ سَمٖيعًا بَصٖيرًا “Şüphesiz ki biz, insanı bileşik bir nutfeden yarattık da onu denemekteyiz. Bu sebeple onu işiten ve gören yaptık” (İnsan 2).
Yani; “bileşik bir Nutfe”’den demek suretiyle, İnsanın tek bir tarafın hücresinden değil, aksine erkeğin sperm hücresi ile kadının ayda bir üretip salgıladığı yumurta hücresinden yaratıldığı bu Ayet-î Kerime de desteklemektedir.
Bu hususta İbn-î Abbas (r.a), şöyle demiştir: "Bu erkeğin beyaz ve kalın suyunun kadının sarı ve İnce suyu ile karışması demektir. Bu iki su birbiriyle karışır ve bundan çocuk meydana gelir. Binâenaleyh sinirler, kemikler ve çocuktaki güç-kuvvet, erkeğin suyundan (menisinden), et ve kan ise kadının menisinden oluşur" demiştir. (Fahruddin ER-Razi, İbn-î Kesir tfsr.)
Ebu Eyyüb el-Ensari’den şöyle dediği rivayet edilmiştir: Yahudilerden bir ilim adamı Peygamber (s.a.v)’e gelip şöyle dedi: Bana erkeğin suyu ile kadının suyu hakkında haber ver. Peygamber (s.a.v) şöyle buyurdu: "Erkeğin suyu beyaz ve katı, kadının suyu sarı ve incedir. Eğer kadının suyu üste çıkarsa kadın dişi doğurur, eğer erkeğin suyu üste çıkarsa kadın erkek doğurur." Bunun üzerine o ilim adamı: Allah’tan başka hiçbir ilah olmadığına ve senin Allah’ın Rasûlü olduğuna şahitlik ederim, dedi. (Kurtubi tfsr.)
Bebeğin cinsiyet konusuna gelince; 20. Yüyılda genetik bilimin ortaya çıkıncaya kadar, pek çok kültürde, doğacak çocuğun cinsiyetinin kadın bedeni tarafından belirlendiği inancı yaygındı. Özellikle cahiliye döneminde bu daha belirgin bir hal almıştı. Hatta bu nedenle kız çocuk doğuran kadınlar suçlanır ve kınanırdı. Lâkin Kuran’da bu konuda verilen bilgiye göre erkeklik ve dişiliğin, “rahime dökülen meniden” ileri geldiği bildirilmiştir. Kur’ani azimüşşan bu hususta şöyle buyurmaktadır: وَاَنَّهُ خَلَقَ الزَّوْجَيْنِ الذَّكَرَ وَالْاُنْثٰى “Ve muhakkak ki, her iki çifti, erkek ile dişiyi yaratan odur” مِنْ نُطْفَةٍ اِذَا تُمْنٰى “Bir nutfeden rahîmlere döküldüğü zaman” (Necm 45-46)
Kur’anda verilen bu bilgiye göre cinsiyetin tümüyle erkekten gelen sperm hücreleri tarafından belirlendiği anlaşılmaktadır. Son zamanlarda genetik ve mikrobiyoloji bilimlerinin gelişmesiyle birlikte bilimsel olarak, Kur’anın verdiği bu bilgi bilimsel olarakta teyid edilmiştir. Zira bilindiği gibi cinsiyet belirlenmesindeki etken, kromozomlardır. İnsan yapısını belirleyen 46 kromozomdan iki tanesi cinsiyet kromozomu olarak adlandırılır. Bu iki kromozom erkekte XY, kadında ise XX olarak tanımlanır. Y kromozomu erkeklik, X kromozomu ise dişilik genlerini taşır. Bir insanın oluşması, erkek ve kadında çiftler halinde yer alan bu kromozomların birer tanesinin birleşmesi ile mümkündür. Kadında yumurtlama sırasında ikiye ayrılan eşey hücresinin her iki parçası da X kromozomu taşır. Buna mukabil erkekte ikiye ayrılan eşey hücresi, X ve Y kromozomları içeren iki farklı sperm meydana getirir. Kadında bulunan X kromozomu, eğer erkekteki X kromozomunu içeren spermle birleşirse doğacak bebek kız olacaktır. Şayet kadında bulunan X kromozumu erkeğin Y kromozomu içeren spermle birleşirse, bu kez doğacak çocuk erkek olur. Yani doğacak çocuğun cinsiyeti, erkekteki kromozomlardan hangisinin kadının yumurtasıyla birleşeceğine bağlıdır. Dolayısıyla doğacak çocuğun cinsiyetinin belirlenmesinde erkekten gelen kromozom tain eder.
Bu bilimsel gerçek yukarıya taşıdığımız Hadis’i şerifide teyid eder mahiyettedir. Şöyleki; Hadis’i şerifte “Eğer kadının suyu üste çıkarsa kadın dişi doğurur, eğer erkeğin suyu üste çıkarsa kadın erkek doğurur" diye geçen bu beyan şunu ifade etmektedir: kadının suyunun üste (üstün, hakim) çıkması demek, dişilik kromozomları olan erkekten gelen X-kromozomu ile kadından gelen X-kromozomunun birleşmesi demektir. Ve sonuç kız çocuğunun meydana gelmesidir. Aksine, erkekten gelen Y-kromozomu ile kadından gelen X-kromozomu birleştiği takdirde erkek çocuğu meydana gelecektir. Yani kadınlık genlerini taşıyan X-kromozomları dişilik özelliğini taşıdığından kadının suyunu temsil ettiğini ve erkeklik genlerini taşıyan Y-kromozomu da erkeklik özelliğini taşıdığından erkeklik suyunu temsil ettiğini kabul edecek olursak, kadın suyunun baskın çıkması X ve X ve erkek suyunun baskın çıkması X ve Y kromozomlarının birleşmesi demektir. (Allh’ü a’lem)
Yaradılış sürecine devam edecek olursak; Cenini oluşturacak İlk hücrenin oluşması sperm ile yumurtanın birleşmesi ile vukubulur. Oluşan bu ilk hücrenin bölünmesi ise, spermle yumurtanın birleşmesinden 24 saat sonra gerçekleşir. Yeni oluşan bu iki hücre de birbirinin aynıdır. Daha sonra bu rakam 4’e ulaşır ve bu bölünme katlanarak böylece sürer gider. Rahim borusu içindeki nutfe bir yandan sürekli bölünerek büyümeye devam ederken bir yandan da içinde gelişip büyüyeceği anne Rahmine doğru yol almaya devam eder. Bu arada rahme doğru yüzer şekilde ilerleyen bir hücre yığını konumundaki zigot da, "ben buradayım" mesajı içeren biyokimyasal bir sinyal göndermeye başlar. Bu mesajlar, cenin için gerekli olan tuzları, demir, kan ve vitaminleri temin etmesi için annenin vücudunu hazırlıklı hale getirir. Aynı zamanda nutfenin (zigotun) salgıladığı biyokimyasal mesaj (hCG hormonu) annenin yumurtalığına ulaşarak burada bir başka hormonun daha salgılanması işlemini başlatır ve bu da annenin bedeninde yeni bir yumurtlama döneminin başlamasını engelleyici bir etki oluşturur. Burada söz konusu olan mesaj birtakım moleküllerden oluşan bir hormon, mesajı gönderen bir hücre topluluğu olan nutfe, mesajı alan da ondan biraz daha büyük bir hücre topluluğu olan anne Rahmi ve yumurtlama dönemini durduran yumurtalıklar…
Şuurlu bir insanın okuduğunu anlaması gibi, hücrelerin de gelen mesajları (hormonlar) okuyup anlaması kuşkusuz büyük bir mucizedir. İşte bu mucize sayesinde, çok küçük bir hücre yığını olan “Nutfe” (zigot) nelere ihtiyacı olduğunu, bunların hazır bulunmayıp üretilmesi gerektiğini, bunları kimlerin üretebileceğini, ancak bu üretimin başlaması için bir sinyal yollaması gerektiğini bilmektedir. Üstelik vücut içinde daha birkaç günlük geçmişi olmasına rağmen kimyasal bir bilgi yollamayı bilmektedir. Vücudun diğer organlarının bu kimyasal bilgiyi anlayabileceğini de hesaba katmaktadır. Bu hücre yığınına tüm mucizevî işlemleri yaptıran, onu bu yeteneklerle hazır şekilde yaratan üstün bir güç vardır. Bu gücün sahibi göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin tek hâkimi olan Allah’tır (c.c). Allah (c.c), gözle görülmeyen, şuursuz canlılara insan aklının alamayacağı kadar mükemmel ve karmaşık işler ilham ederek bizlere sonsuz kudretinin delillerini göstermektedir.
Rahim borusu kanalında olup bitenler ise, büyütülerek incelendiğinde ortaya çıkan görüntü sanki bir okyanus dibini seyretmek gibidir. Bu Nutfe (zigot) Rahim borusunda meydana gelen dalgalanmalar sayesinde ancak yoluna devam edebilir. Spermi yumurtaya doğru iterek döllenmenin gerçekleşmesini sağlayan dalgalanma hareketi, bu kez yumurtayı rahme taşır. Rahim borusundaki hücreler yüzeylerinde bulunan silya isimli tüycükleri aynı yöne doğru hareket ettirirler. Böylece çok kıymetli bir yükü taşıdıklarının farkında olarak, son derece itina ile Nutfe’yi gitmesi gereken yöne doğru taşırlar.
Nutfe Rahim borusunda iken birçok bölünme aşamaları geçirir. Ve yaklaşık 100 hücreli bir küme olarak rahme girer. Ancak bütün bu bölünme işlemlerinin gerçekleşmesi için hücrelerin beslenmesi gerekmektedir. İnsanın yaratılış mucizesinin önemli bir detayı olarak bu ihtiyaç da düşünülmüştür. Allah (c.c), Rahim borusunu Nutfe’nin bu ihtiyaçlarını karşılayacak bir yapıya sahip olarak yaratmıştır. Bu bekleme süresi içinde Rahim borusunu iç yüzeyini oluşturan tüycük hücreleri "sekretuvar" denilen hücrelere dönüşür. Bu hücrelerin özelliği bir uyarı karşısında cevap olarak organik moleküller, iyonlar ve su salgılamalarıdır. İşte bu sıvılar Rahim borusunundaki Nutfenin (zigot) beslenmesini sağlar. Rahmin Nutfe’yi karşılamak için yaptığı hazırlıklar da, Rahim borularının (fallop tüplerinin) Nutfe’yi besleyecek özelliklere sahip olması da ancak ve ancak Allah’ın (c.c) bilgisi dâhilinde gerçekleşen işlemlerdir. Tüm bunlar Allah’ın (c.c), yarattığı canlılar üzerindeki şefkatinin, merhametinin ve kusursuz yaratışının birer tecellisidir.
Hızla Rahime doğru yol alan nutfe, Kur’anı Kerimin tasviri ile ثُمَّ جَعَلْنَاهُ نُطْفَةً فٖى قَرَارٍ مَكٖينٍ “Sonra onu nutfe halinde sağlam bir yere koyduk ” (Mü’minûn 13). İşte bu sağlam yer; kaslardan yapılmış sağlam bir duvara sahip içi boş olan ana Rahmidir. Hamilelik boyunca rahmin hacmi giderek Ceninin gelişmesi mesabesinde artar. Rahim bu özelliği sayesinde, kadının döllenmiş yumurtasının içinde büyüyüp gelişmesi ve tam bir insan şeklinde dışarı çıkması için en uygun yer halini alır. Bundan başka kadının leğen kemiği boşluğunun tam ortasında bulunması da döllenmiş yumurta için bir sığınak görevi görür ve gelişimi boyunca bebeği korur. (www.insaninyaratilisi.com) . (DEVAM EDECEK İNŞA-ALLAH)
Adınız Soyadınız
E-Posta
Girilecek rakam : 72739
Lütfen yukarıdaki rakamları yazınız.