Konferans:Doç.Dr.Erkin EMET-"21. YÜZYILIN İNSANLIK DRAMI: DOĞU TÜRKİSTAN’DAKİ CEZA KAMPLARI"

 / ANASAYFA

21. YÜZYILIN İNSANLIK DRAMI: DOĞU TÜRKİSTAN’DAKİ CEZA KAMPLARI
‘İnsani Değerler ve Demokrasi Sohbetlerinin bu haftaki konuşmacısı Doç. Dr. Erkin Emet oldu. 
Doğu Türkistan Kaşgar Vilayeti Yopurga işçesinde doğan Emet, Pekin Merkezli Milletler Azınlık Dilleri ve Edebiyatları Fakültesi Uygur Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun oldu. 1988 yılında Türkiye’ye geldi. Halen, Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları bölümünde görev yapmaktadır.
Saat 14:30 civarında başlayan konferansın açılış konuşması, İnsani Değerler Derneği ve Demokraside Birlik Vakfı Genel Başkanı Mehmet Bozdemir tarafından yapıldı.
Bozdemir, yaptığı konuşmada demokrasinin ve demokratik uygulamaların önemine dikkat çekerek; demokrasinin olmadığı ortamlarda insanlara her türlü eziyet ve işkencenin yapıldığını bu nedenle demokrasiye sahip çıkılıp kadrinin ve kıymetinin bilinmesi gerektiğini belirtti.  Bugün konuşmacı tarafından işlenecek konunun çok kanayan bir yara olduğunu, insanlığın zulme ve zalimlere karşı savaş vermesinin daha anlamlı olacağını ifade etti. 
Ülkemizde bugünlerde yaşanan seçim dönemine de değinen başkan, siyasilerin demokrasi sayesinde bulundukları makama geldiklerini unutmamaları gerektiği gerçeğinin unutulmadan, kutuplaşma ve kamplaşmanın hayırlı sonuçlar vermeyeceğini söyleyerek konuklara ve konuşmacıya davete icap etmiş olmaları nedeniyle teşekkür etti. Sözü konuşmacı Erkin Emet’e verdi.
Aşağıda Doç. Dr. Erkin Emet’in derneğimiz konferans salonunda yaptığı konuşmanın kısaltılmış özetini okuyacaksınız:
‘’ Doğu Türkistan, Türk dünyasının kanayan yarasıdır. Bu konu Türkiye’de bilgi kirliliği olan bir konu olduğu için aydınlatılması gerekir. Kamplarda eziyet ve işkence gören 3 milyon civarındaki insanın yaşamı söz konusudur. Çin resmi rakamlarına göre Doğu Türkistan bölgesinde 15 milyon, bize göre ise 25 milyon civarında Türk kökenli insan yaşamaktadır.
Türkistan, stratejik  öneme sahip bölgedir. Bu bölgenin önemi 1884 yılında ortaya çıktı. A.B.D kurulmadan önce de Türkistan vardı, adını değiştirdiler SİNCİANG dediler. Sinciang, yeni kazanılmış bölge demektir.
1949 yılında komünist Çin kurulduktan sonra, Türkistan’a yönelik politikalar sertleşti. Dini, İslam olan insanları Panislamcı suçlamalar yönelterek yüzbinlerce insanı öldürdüler.
1980 ve sonrasında önce dönemin Devlet Başkanı Kenan Evren ile Başbakan Turgut Özal ziyarete geldi. Bu ziyaretlerden sonra Türkler için bir rahatlama dönemi geldi. Ancak bu rahatlık geçici oldu. 1991 yılından itibaren Çin’in bölgeye yönelik baskı politikası yeniden arttı. Yerel dillerin kullanılması yasaklandı. Bölge; ekonomik, dinsel ve inanç yönünden baskı gördü.
11 Eylül 2001 sonrası, Doğu Türkistan sorunu uluslararası platforma taşındı. Çin hükümeti bu gelişme üzerine kendine yakın ülkeler nezdinde destek alma politikası yürütmeye başladı. Baskısını artırdı, Türk dilinin konuşulması yasaklandı. Müslümanlara eziyet had safhaya çıktı. Dini nikah kıymak cenaze kaldırmak da yasaklar arasına girdi. 
Türk hükümet yetkilerinin Çin’i ziyaretleri dolayısıyla Camilere hoparlör asılıyor, bir gecede cami inşa ediliyor, ziyaretçiler gidince tekrar kaldırılıyordu. Müslümanların camiye gitmesi de izne tabiydi. Camiye giriş için talepte bulunan kişinin dosyası inceleniyordu. Aykırı durumu görülenler, tutuklanıp kamplara gönderiliyordu.
Devletin iki ilahiyat fakültesi vardı. Bunlarda gereksiz görülerek kapatıldı. Halka şöyle propaganda yapılıyordu: ‘ Sen beş vakit namaz kılsan da Allah sana hiçbir şey vermez!, Dini terimleri kullanmak cezaevlerine girmek için yeterli bir sebepti. 
Benim beş kardeşim var, kendilerinden haber alamadım. Bir arkadaşım vasıtası ile kamplarda olduğunu anladım. İlahiyat okumak için Mısır’a izinli giden Müslüman öğrenciler Çin’e dönüşlerinde tutuklandılar. Biz Türkler Barış Manço dinlerdik, Yaşar Kemal ve Aziz Nesin’i okurduk. Biz Türkiye’ye, Türkiye’de Batı dünyasına bakıyordu ama birbirimizi anlayamıyorduk. Netice itibarıyla bizlerde Anadolu Türkleri ile aynı kökteniz.
Uygur çocuklar, Çin elbisesi giymeye zorlanıyor. Uygurlar özgürce yaşayamıyor. 40 milyon civarında Çinli Müslüman var. Türkiye’den resmi yetkililer geldiğinde Çinli Müslümanların camisine yönlendiriliyor. Uygurların % 90 ı Çince bilmez. Çin’in ekonomik alanda yükselmesinin Türkler üzerinde cazibe merkezi oluşturmasına çaba gösteriyorlar. Uygur Türklerinin büyük ticaret işlerinde adı geçmez.
Bugün Doğu Türkistan’da tespit edilen kamp sayısı 84 civarındadır. Kampta, yurt dışı dini faaliyetlere katılanlar, şüpheli görülen insanlar, milli duyguya sahip insanlar, Çin’in kara listeye aldığı 26 ülkeye gidenler, aydınlar, sanatçılar, iş insanları ile 1980-1990 yılları arası doğan gençler alıkonuyor.
Edebiyatta, sanatta adını duyurmuş; yazar, bilim insanı, ozan çok sayıda insan faaliyet alanları ya da aykırı görülen söylemleri nedeniyle içeri atıldılar.
Bir süre önce Uygur Türkü ünlü ozan Abdurehim Heyit tutuklandı. Türk dışişleri, bu tutuklama üzerine Çin hükümetinin uygulamalarını sert bir şekilde eleştirdi. Bunun üzerine Çin Hükümeti açıklama yaparak ünlü ozanın yaşadığını açıklamak zorunda kaldı. Bu durum soruna insan hakları bağlamında yaklaşmamız gerektiğini göstermiştir.
Müslüman Türk ailelerinin evine Çinli vatandaşların yerleştirilmesi de insan haklarına aykırı bir uygulamadır. Bu yapılanlar bir soykırım politikasıdır. Aslında Çin Hükümeti asimile politikalarla emperyalist bir tutum içinde hareket etmektedir. Bu politika çerçevesinde Afrika ve Asya açılımı yapmaktadır. Çin, açıkça dünya genelinde yayılma politikası uyguluyor.
Çin, Doğu Türkistan’ı doğal gaz, petrol ve maden zengini olarak görüp icraatını bu zenginlikler üzerine kuruyor. A.B.D,  Türkistan sorununu henüz dış politikasına yansıtmadı, Almanya ve Fransa gibi ülkeler de Türkistan sorunu gündeme gelmektedir. Çin’in uyguladığı kamplar nedeniyle 15 ülke açıklama bekledi. Çin’in kamp uygulamaları kınandı.
Türkiye, Çin’in bu uygulamaları karşısında sessiz kalmamalıdır. Şunlar yapılabilir:
Acil söylem geliştirilmeli.
İnsan hakları bağlamı üzerinde çalışılmalı.
Sivil toplum kuruluşları ile Türk medyası sorunu gündeme almalı.
Türk Dünyası, ortak kültürel değerlere sahip çıkmalı, bu davayı sahiplenmeli.
Üniversitelerde Doğu Türkistan Araştırma Merkezleri kurulmalı.
Ayrıca Türkiye’de ikamet eden Uygur Türk’leri için önerilerimiz:
Türkiye’de bulunan Uygurlu Türklere istisnai vatandaşlık verilmeli.
G87 Kodlamalarının ortaya çıkardığı mağduriyetler kaldırılmalı.
Uygur Türkler mahallesi kurulmalı. Bu, Uygur Türklerinin şehir hayatına adaptasyonu için gerekli bir durumdur.
Sağlık hizmetlerinden yararlanmaları sağlanmalı.
İkamet izni olan herkese çalışma izni de  verilmeli.
Uygur Türklerinin Çin Konsolosluğundan belge alma eziyetinin de önüne geçilmeli.,,
Doçent Dr. Erkin Emet, sözünü böylece tamamladı. Başkan on dakikalık aradan sonra sohbetin soru-cevap şeklinde geçeceğini beyan ettikten sonra, konferans 16:30 civarında son buldu.

İNSANİ DEĞERLER DERNEĞİ/ DEMOKRASİDE BİRLİK VAKFI, 16.02.2019 ANKARA



















 Okunma Sayısı : 2067         18 Şubat 2019

Yorumlar

Yorum Yap

Adınız Soyadınız

Girilecek rakam : 221478

Lütfen yukarıdaki rakamları yazınız.