Erdemin gücüyle yöneten kişi, Kutup Yıldızı’na benzer, sabit kalır ve daha az önemli olan çok sayıda yıldızın saygısını kazanır.(Konfüçyüs) Dün söylemeyenlerin, bugün söylüyor olmasına kızmayalım. Bazı şeylerin yeri ve zamanı olduğunu da unutmamak gerekir. Yeter ki, bugün söyledikleri samimi ve doğru olsun. İşler tıkırında giderken başka, tepetaklak olduğunda başka söylemlere sığınılmasın. Anadolu tabiriyle ”karşıya geçtikten sonra camı taşlamayın”, samimi olmazsınız. Sükut da kalmanız, çıkarlarınızdan olmasın. Son zamanlarda duayen siyasetçilerimiz itiraf gibi açıklamalarda bulunmaktadır. Bunları yaparken dahi klasikleşmiş “Türk tipi siyaset” yapmaktan vazgeçmiyorlar. Bu duayenlerin bazıları ikili sohbetlerde söylemekte, bazıları da kamuoyu karşısında yuvarlamalı anlatımlara başvurmaktadırlar. Ben bunların dahi Türk demokrasisine faydalı olduğunu düşünmekteyim. İnşallah bu gibi sohbetleri devam ettirirler. Eski TBMM Başkanlarımızdan Sayın Cemil Çiçek’in Habertürk Tv Kanalında Mehmet Akif Ersoy’un programında o akıcı üslubuyla sıkmadan, yormadan yapılmış bir programdı. Geçmişte birlikte siyaset yapma fırsatı bulduğum Sayın Çiçek’ten güzel bir söyleşiydi. Türk siyasetini yüzyıl öncesinden aldı günümüze getirdi, yapılan hataları, günahları, isim vermeden, parti ismi kullanmadan geniş bir yuvarlamayla özetleyiverdi.” İsteyen istediği yere çeksin”, cinsindendi. Samimi bir şekilde bildiklerini ve gördüklerini anlatıyor mu? Tartışılır. Ama, yine de sorumlu bir vatandaş olarak Cemil Çiçek’e teşekkür ederim. Eleştirdiği konulara katılmamak elde mi? Karşı tarafın yaptıklarını eleştirenler, kendi geçmişinde yaptıkları beş hatayı sayabilseler, işin rengi değişir diyordu. O beş “şeyi” kendisinden de bekledim, ama söylemedi. Keşke devletin özgürlükler anlamında ki bakışını da Hobbes gözüyle yorumlayabilseydi. Hobbes,” leviathan (devlet) tekyüzlüdür” der. Hobbes’e göre tek yüzlü devlet;(Dar Koridor, Daron Acemoğlu,S.37)”savaşı engeller, yurttaşlarını korur, ihtilafları hakkaniyetle çözer, kamu hizmetleri kolaylıklar ve iktisadi fırsatlar sağlar ve iktisadi refahın temellerini atar.” Tek yüzlü değil de iki yüzlüdür diyenlere göre de,Hobbes’in tek yüzlü görüşüne ilave iki yüzlü olduğu tezidir. İkinci yüzü,” Despotik ve korkutucudur. Yurttaşlarını susturur, onların isteklerine kulak asmaz, onları boyunduruk altına alır, hapseder, sakatlar ve öldürür. Hatta emeklerinin meyvelerini çalar veya başkalarının çalmasına destek olur.” Cemil Bey, devlet kural koyar, vatandaşlarda uyar, nereyi gösteriyorsa oradır, sınır dışına çıkanı cezalandırır, diye özetlediğim, “özgürlüklerin devletin belirlediği kadardır” söylemini de eleştiriyorum. Devlet anlayışımız tek yüzlülük üzerinedir. As olan insan ve ihtiyaçlarıdır. Devletin varlığı ve sürekliliği insanın yaşatılması üzerinedir. Geçtiğimiz özellikli ve hassas zaman dilimine göre, demokrasimize katkı sağlayacak açıklamalar için de bir daha teşekkür etmek gerek. KARAKOLDA DOĞRU SÖYLEYENLER Benim yararlandığım, sizlerinde dikkatini çekebileceğini düşündüğüm bir başka duayenin özel bir sohbeti. Dar ve kapalı bir dost sohbetinde bizlerle paylaşımda bulunduğu için ismini saklı tutacağım.Tecrübeli bir devlet adamı, önemli bir siyasetçi. İlerlemiş yaşına rağmen hizmet etme arzusundan hiçbir şey kaybetmemiş, dikkatli ve heyecanlı. DEVLETİN YERİNDEN OYNAYAN TAŞLARI “Askeriyede, mülkiyede, adliyede Müesseselerle oynamak, yeni müessese getiriyorsanız isabetli olabilir. Ama o müesseseye ihtiyaç olacak, eskisi de eskimiş olacak. Bizden evvel devletten saymanlar kaldırıldı. 5018 sayılı kanunla getirdiği (güya demokrasi diye, serbestiyet diye) devletin harcamalarında ki ön kontrolü yok edildi. Sayıştay kanunu değiştirildi bizden önce, Sayıştay’ın harcamalardaki ön kontrolü yok edildi. Bizim zamanımıza Sayıştay kanunu değiştirildi, harcamadan sonraki kontrol de yok edildi. Bunlar görülmeyen şeyler. Bunların farkında bile değilsiniz. Ama bunlar olmazsa devlet olmaz. Saymanlar devletin en temel kuruluşlarından biriydi. Farkında değilsiniz belki. Askerlik şubeleri kaldırıldı, asker kaçakları fazlalaştı. Ama başka bir sebebi var, asker kaçakların fazlalaşmasıyla nerdeyse mecburi askerlik kaldırıldı. Sevr anlaşmasının 8. Maddesi, Mondoros Mütarekesinin 14. Maddesi, bizim mecburi askerlikten o kadar yılmışlar ki, 1. Cihan Savaşında “Osmanlı da mecburi askerlik kaldırılmıştır” diye hüküm getirilmiştir. Askerliğin kaldırılmasında başka bir şey daha var. Durduk yerde, Ceza kanunu değiştirildi, bütün ceza terminolojisini yok etti. İslam’dan gelen terminolojiydi bu. Sokak Türkçesiyle hukuk yapacağız dediler. VALİNİN YETKİSİ Ceza kanununda 526. Maddeyi kaldırdılar, valinin ve hükümetin tasarruf yetkisi kaldırıldı ve hendekler ortaya çıktı. Usul kanununda bütün polisi adli polis haline getirdi, belli makamların mahsuniyetlerini ortadan kaldırdı. Onun üzerine 17-25 Aralık oldu. Evraklar ele geçti “sabık başbakan” diye, hükümleri bile vermişler. Daha evvelden yapılan bir hata; öğretmen yetişmesinde dünyaya örnek bir sistemle ilkokuldan başlayan bir süreçli, öğretmen okulları kapatıldı, hiçbir şey olamazsam öğretmen olurum diye sıra bekleyenler oluşturuldu. Eğitim çöktü. En son yapılan, Müsteşarlıklar kaldırıldı Merkezi devlet çöktü. Yerine gelen bakan yardımcıları tarihi tarif edilse ki daha tarif edilmedi, birbirleriyle iyi geçiniyorlardır, inşallah. Zamanla yerleşir mi? Dua ediyorum, ömrü yetsin de bunları yerleştirsin. Ben şu kanaatteyim. Atatürk bir on sene daha yaşasaydı, Türkiye başka bir Türkiye olurdu. Çünkü, İngiltere’nin etkisi, nüfuzu, onu serbest hareketten alıkoyuyordu. Ama daha sonra daha rahatladı ama ömrü yetmedi, yetmediğinden de şüphem var. Turgut Özal bir on sene daha başbakan olarak kalsaydı, bugün Türkiye daha farklı bir Türkiye olurdu. Bir şeyler yapmak istiyordu ama bir kısmını yapabildi. ABD BELEDİYELERİ Şu; çok önemli, Amerika dünyadaki ilk cumhuriyettir. Başkanlık sistemidir. Pek çok müessesesi Osmanlıdan alınmadır. Adem-i Merkeziyet falan Osmanlıdan alınmadır. O zaman doğru dürüst bir devlet vardır, oda Osmanlıdır. Ama Amerikan Başkanı yalnız savunma bakanı, dışişleri bakanı, birazda maliye bakanıdır. İçişlerine karıştırmazlar. Valiler her şeye hakimdirler. Meclis de her şeye hakimdir. Kenedi Alabama’ya gideyim dedi, Vali bırakmam seni dedi. Gelemezsin dedi. Niye?.Orada zenci düşmanlığı fazlaydı. Kenedi, orduyla gitti. Vali, yoksa bırakmayacaktı. Kendi polisi var, kendi mahkemesi var. Belediyelerin mahkemeleri var. TÜRK BELEDİYELERİ Şimdi, oradaki başkanı alıp Türkiye’ye oturttuğunuzda, tabi şartlar değişiyor. Türkiye de mahalli idarelerin hemen hemen hiçbir yetkisi yok. Belediye, belediye değil. Eğitim hizmeti yok, sağlık hizmeti yok, bayındırlık hizmeti yok. Ne var, mezarlıklar, parklar, biraz imar her zaman suistimale açık. Yani birinci problem bu. ANANEHİR Yani; demokrasiyi iyi tarif etmek lazım. Bana göre önce, fikriyatımızı tarif etmek lazım. Buna Amerika’da ana nehir deniyor. Amerika’da her şeyi konuşabilirsiniz. Ama, hiçbir ciddi toplantıda ana nehir fikri üzerinde tartışma açamazsınız. Yani, ne Protestan etiğin unsurlarını tenkit edebilirsin, ne de inanç hürriyetini, teşebbüs hürriyetini, ne din hürriyetini tenkit edebilirsiniz. Dinlerler, ciddiye bile almazlar, ortada kor giderler. DEMOKRASİ İŞLEYİŞİ EKSİĞİMİZ Her şeyi zamanına göre değerlendirmek lazım. Ama bizim ikinci büyük eksikliğimiz demokrasinin işleyiş şeklidir. Ama fikir olmadan demokrasi olmaz. Fikirden daha kuvvetli dünya üzerinde hiçbir kuvvet yoktur. Fikir olmadan, demokrasiyi Türkiye için tarif etmeden, nasıl yola çıkacağız, demokrasiden ne anlıyoruz. Disiplin olmadan ne devlet olur, ne kalkınma olur, hiç bir şey olmaz. Bunun içinde parti disiplini de vardır. Lideriniz şöyle yanlış yapıyor da, siz o partidesiniz de, niye liderinize söylemiyorsunuz? Şunu söylüyor aslında; gazetelere beyanat verin de, nifak çıksın. Bir şey söylenecekse, partinin toplantısında söylenir. Veya ikili söylenir. Bazı şeyler vardır ki; bakanlar kurulunda bile söylenmez, Lider alınmasın diye ikili söylenir ki, etkisi olsun. Aksi takdirde reaksiyon çekersiniz. Faydalı olsun, faydalı olmasın da kavga olsun diyorsanız doğrudur. İSLAMI BEŞ ŞARTA İNDİRDİK Yani bizim, terminolojide sıkıntımız var, İslam’ı anlamakta sıkıntımız var. İslam’ı, şartı beştir diye başlayarak anlamak kadar İslam’a zarar veren başka bir şey yok. Yani, İslam adeta bir inaç sistemi hayat tarzı değil de ibadetleri yaparsınız, sonra ne yaparsanız yaparsınız gibi maalesef böyle anlayanlarda çoğaldı. Beş vakit namazını kılıyor, orucunu tutuyor, bilmem ne yapıyor ama, şuyuna hakim değil, buyuna hakim değil, nefsine hiç hakim değil. İslam’ı anlatma, fikir üretme konusu Üniversitelerimizin işi. Fikri siyasetçiler üretmez. Siyasetçiler fikir üretemez. Siyasetçiler, üretilmiş fikirlerin peşinden giderler.” LİYAKATSIZLAR (fıkra) Bir mafya lideri evli bir kadınla ilişki kurmuş. Bir gece kocası yok diye kadının evine gitmeye karar vermiş ve adamlarına; "Ben içeri girdikten sonra hemen büyük bir branda ayarlayın ve pencerenin hemen altına dört ucundan gerin" demiş. Sonra da ne yapacaklarının talimatını vermiş: "Kadının kocası gelirse kapıyı bir kere çaldırın, ben aşağıya atlayacağım, yakalanıp karizmayı çizdirmeyelim, tamam mı? Adamları; "Başüstüne patron" demişler. Mafya ideri kadının evine girmiş, tam yatağa uzandığı anda evin kapısı çalınca bizimki kendini tereddütsüz pencereden donla 4. kattan aşağı fırlatmış. Kadın üzerine alelacele bir şey alıp kapıyı açmış ki, karşısında patronun adamlarından biri... "Hanımefendi" demiş adam mahcup bir şekilde önüne bakarak, "Patrona söyleyin, branda bulamadık!.." Metin ÇINAR
Erdemin gücüyle yöneten kişi, Kutup Yıldızı’na benzer, sabit kalır ve daha az önemli olan çok sayıda yıldızın saygısını kazanır.(Konfüçyüs)
Dün söylemeyenlerin, bugün söylüyor olmasına kızmayalım. Bazı şeylerin yeri ve zamanı olduğunu da unutmamak gerekir. Yeter ki, bugün söyledikleri samimi ve doğru olsun. İşler tıkırında giderken başka, tepetaklak olduğunda başka söylemlere sığınılmasın. Anadolu tabiriyle ”karşıya geçtikten sonra camı taşlamayın”, samimi olmazsınız. Sükut da kalmanız, çıkarlarınızdan olmasın.
Son zamanlarda duayen siyasetçilerimiz itiraf gibi açıklamalarda bulunmaktadır. Bunları yaparken dahi klasikleşmiş “Türk tipi siyaset” yapmaktan vazgeçmiyorlar. Bu duayenlerin bazıları ikili sohbetlerde söylemekte, bazıları da kamuoyu karşısında yuvarlamalı anlatımlara başvurmaktadırlar. Ben bunların dahi Türk demokrasisine faydalı olduğunu düşünmekteyim. İnşallah bu gibi sohbetleri devam ettirirler.
Eski TBMM Başkanlarımızdan Sayın Cemil Çiçek’in Habertürk Tv Kanalında Mehmet Akif Ersoy’un programında o akıcı üslubuyla sıkmadan, yormadan yapılmış bir programdı. Geçmişte birlikte siyaset yapma fırsatı bulduğum Sayın Çiçek’ten güzel bir söyleşiydi. Türk siyasetini yüzyıl öncesinden aldı günümüze getirdi, yapılan hataları, günahları, isim vermeden, parti ismi kullanmadan geniş bir yuvarlamayla özetleyiverdi.” İsteyen istediği yere çeksin”, cinsindendi. Samimi bir şekilde bildiklerini ve gördüklerini anlatıyor mu? Tartışılır. Ama, yine de sorumlu bir vatandaş olarak Cemil Çiçek’e teşekkür ederim. Eleştirdiği konulara katılmamak elde mi? Karşı tarafın yaptıklarını eleştirenler, kendi geçmişinde yaptıkları beş hatayı sayabilseler, işin rengi değişir diyordu. O beş “şeyi” kendisinden de bekledim, ama söylemedi. Keşke devletin özgürlükler anlamında ki bakışını da Hobbes gözüyle yorumlayabilseydi.
Hobbes,” leviathan (devlet) tekyüzlüdür” der. Hobbes’e göre tek yüzlü devlet;(Dar Koridor, Daron Acemoğlu,S.37)”savaşı engeller, yurttaşlarını korur, ihtilafları hakkaniyetle çözer, kamu hizmetleri kolaylıklar ve iktisadi fırsatlar sağlar ve iktisadi refahın temellerini atar.” Tek yüzlü değil de iki yüzlüdür diyenlere göre de,Hobbes’in tek yüzlü görüşüne ilave iki yüzlü olduğu tezidir. İkinci yüzü,” Despotik ve korkutucudur. Yurttaşlarını susturur, onların isteklerine kulak asmaz, onları boyunduruk altına alır, hapseder, sakatlar ve öldürür. Hatta emeklerinin meyvelerini çalar veya başkalarının çalmasına destek olur.” Cemil Bey, devlet kural koyar, vatandaşlarda uyar, nereyi gösteriyorsa oradır, sınır dışına çıkanı cezalandırır, diye özetlediğim, “özgürlüklerin devletin belirlediği kadardır” söylemini de eleştiriyorum. Devlet anlayışımız tek yüzlülük üzerinedir. As olan insan ve ihtiyaçlarıdır. Devletin varlığı ve sürekliliği insanın yaşatılması üzerinedir. Geçtiğimiz özellikli ve hassas zaman dilimine göre, demokrasimize katkı sağlayacak açıklamalar için de bir daha teşekkür etmek gerek.
KARAKOLDA DOĞRU SÖYLEYENLER
Benim yararlandığım, sizlerinde dikkatini çekebileceğini düşündüğüm bir başka duayenin özel bir sohbeti. Dar ve kapalı bir dost sohbetinde bizlerle paylaşımda bulunduğu için ismini saklı tutacağım.Tecrübeli bir devlet adamı, önemli bir siyasetçi. İlerlemiş yaşına rağmen hizmet etme arzusundan hiçbir şey kaybetmemiş, dikkatli ve heyecanlı.
DEVLETİN YERİNDEN OYNAYAN TAŞLARI
“Askeriyede, mülkiyede, adliyede Müesseselerle oynamak, yeni müessese getiriyorsanız isabetli olabilir. Ama o müesseseye ihtiyaç olacak, eskisi de eskimiş olacak. Bizden evvel devletten saymanlar kaldırıldı. 5018 sayılı kanunla getirdiği (güya demokrasi diye, serbestiyet diye) devletin harcamalarında ki ön kontrolü yok edildi. Sayıştay kanunu değiştirildi bizden önce, Sayıştay’ın harcamalardaki ön kontrolü yok edildi. Bizim zamanımıza Sayıştay kanunu değiştirildi, harcamadan sonraki kontrol de yok edildi. Bunlar görülmeyen şeyler. Bunların farkında bile değilsiniz. Ama bunlar olmazsa devlet olmaz. Saymanlar devletin en temel kuruluşlarından biriydi. Farkında değilsiniz belki. Askerlik şubeleri kaldırıldı, asker kaçakları fazlalaştı. Ama başka bir sebebi var, asker kaçakların fazlalaşmasıyla nerdeyse mecburi askerlik kaldırıldı. Sevr anlaşmasının 8. Maddesi, Mondoros Mütarekesinin 14. Maddesi, bizim mecburi askerlikten o kadar yılmışlar ki, 1. Cihan Savaşında “Osmanlı da mecburi askerlik kaldırılmıştır” diye hüküm getirilmiştir. Askerliğin kaldırılmasında başka bir şey daha var.
Durduk yerde, Ceza kanunu değiştirildi, bütün ceza terminolojisini yok etti. İslam’dan gelen terminolojiydi bu. Sokak Türkçesiyle hukuk yapacağız dediler.
VALİNİN YETKİSİ
Ceza kanununda 526. Maddeyi kaldırdılar, valinin ve hükümetin tasarruf yetkisi kaldırıldı ve hendekler ortaya çıktı. Usul kanununda bütün polisi adli polis haline getirdi, belli makamların mahsuniyetlerini ortadan kaldırdı. Onun üzerine 17-25 Aralık oldu. Evraklar ele geçti “sabık başbakan” diye, hükümleri bile vermişler. Daha evvelden yapılan bir hata; öğretmen yetişmesinde dünyaya örnek bir sistemle ilkokuldan başlayan bir süreçli, öğretmen okulları kapatıldı, hiçbir şey olamazsam öğretmen olurum diye sıra bekleyenler oluşturuldu. Eğitim çöktü.
En son yapılan, Müsteşarlıklar kaldırıldı Merkezi devlet çöktü. Yerine gelen bakan yardımcıları tarihi tarif edilse ki daha tarif edilmedi, birbirleriyle iyi geçiniyorlardır, inşallah.
Zamanla yerleşir mi? Dua ediyorum, ömrü yetsin de bunları yerleştirsin.
Ben şu kanaatteyim. Atatürk bir on sene daha yaşasaydı, Türkiye başka bir Türkiye olurdu. Çünkü, İngiltere’nin etkisi, nüfuzu, onu serbest hareketten alıkoyuyordu. Ama daha sonra daha rahatladı ama ömrü yetmedi, yetmediğinden de şüphem var. Turgut Özal bir on sene daha başbakan olarak kalsaydı, bugün Türkiye daha farklı bir Türkiye olurdu. Bir şeyler yapmak istiyordu ama bir kısmını yapabildi.
ABD BELEDİYELERİ
Şu; çok önemli, Amerika dünyadaki ilk cumhuriyettir. Başkanlık sistemidir. Pek çok müessesesi Osmanlıdan alınmadır. Adem-i Merkeziyet falan Osmanlıdan alınmadır. O zaman doğru dürüst bir devlet vardır, oda Osmanlıdır. Ama Amerikan Başkanı yalnız savunma bakanı, dışişleri bakanı, birazda maliye bakanıdır. İçişlerine karıştırmazlar. Valiler her şeye hakimdirler. Meclis de her şeye hakimdir. Kenedi Alabama’ya gideyim dedi, Vali bırakmam seni dedi. Gelemezsin dedi. Niye?.Orada zenci düşmanlığı fazlaydı. Kenedi, orduyla gitti. Vali, yoksa bırakmayacaktı. Kendi polisi var, kendi mahkemesi var. Belediyelerin mahkemeleri var.
TÜRK BELEDİYELERİ
Şimdi, oradaki başkanı alıp Türkiye’ye oturttuğunuzda, tabi şartlar değişiyor. Türkiye de mahalli idarelerin hemen hemen hiçbir yetkisi yok. Belediye, belediye değil. Eğitim hizmeti yok, sağlık hizmeti yok, bayındırlık hizmeti yok. Ne var, mezarlıklar, parklar, biraz imar her zaman suistimale açık. Yani birinci problem bu.
ANANEHİR
Yani; demokrasiyi iyi tarif etmek lazım. Bana göre önce, fikriyatımızı tarif etmek lazım. Buna Amerika’da ana nehir deniyor. Amerika’da her şeyi konuşabilirsiniz. Ama, hiçbir ciddi toplantıda ana nehir fikri üzerinde tartışma açamazsınız. Yani, ne Protestan etiğin unsurlarını tenkit edebilirsin, ne de inanç hürriyetini, teşebbüs hürriyetini, ne din hürriyetini tenkit edebilirsiniz. Dinlerler, ciddiye bile almazlar, ortada kor giderler.
DEMOKRASİ İŞLEYİŞİ EKSİĞİMİZ
Her şeyi zamanına göre değerlendirmek lazım. Ama bizim ikinci büyük eksikliğimiz demokrasinin işleyiş şeklidir. Ama fikir olmadan demokrasi olmaz. Fikirden daha kuvvetli dünya üzerinde hiçbir kuvvet yoktur. Fikir olmadan, demokrasiyi Türkiye için tarif etmeden, nasıl yola çıkacağız, demokrasiden ne anlıyoruz. Disiplin olmadan ne devlet olur, ne kalkınma olur, hiç bir şey olmaz. Bunun içinde parti disiplini de vardır. Lideriniz şöyle yanlış yapıyor da, siz o partidesiniz de, niye liderinize söylemiyorsunuz? Şunu söylüyor aslında; gazetelere beyanat verin de, nifak çıksın. Bir şey söylenecekse, partinin toplantısında söylenir. Veya ikili söylenir. Bazı şeyler vardır ki; bakanlar kurulunda bile söylenmez, Lider alınmasın diye ikili söylenir ki, etkisi olsun. Aksi takdirde reaksiyon çekersiniz. Faydalı olsun, faydalı olmasın da kavga olsun diyorsanız doğrudur.
İSLAMI BEŞ ŞARTA İNDİRDİK
Yani bizim, terminolojide sıkıntımız var, İslam’ı anlamakta sıkıntımız var. İslam’ı, şartı beştir diye başlayarak anlamak kadar İslam’a zarar veren başka bir şey yok. Yani, İslam adeta bir inaç sistemi hayat tarzı değil de ibadetleri yaparsınız, sonra ne yaparsanız yaparsınız gibi maalesef böyle anlayanlarda çoğaldı. Beş vakit namazını kılıyor, orucunu tutuyor, bilmem ne yapıyor ama, şuyuna hakim değil, buyuna hakim değil, nefsine hiç hakim değil.
İslam’ı anlatma, fikir üretme konusu Üniversitelerimizin işi. Fikri siyasetçiler üretmez. Siyasetçiler fikir üretemez. Siyasetçiler, üretilmiş fikirlerin peşinden giderler.”
LİYAKATSIZLAR (fıkra)
Bir mafya lideri evli bir kadınla ilişki kurmuş. Bir gece kocası yok diye kadının evine gitmeye karar vermiş ve adamlarına;
"Ben içeri girdikten sonra hemen büyük bir branda ayarlayın ve pencerenin hemen altına dört ucundan gerin" demiş. Sonra da ne yapacaklarının talimatını vermiş: "Kadının kocası gelirse kapıyı bir kere çaldırın, ben aşağıya atlayacağım, yakalanıp karizmayı çizdirmeyelim, tamam mı? Adamları; "Başüstüne patron" demişler. Mafya ideri kadının evine girmiş, tam yatağa uzandığı anda evin kapısı çalınca bizimki kendini tereddütsüz pencereden donla 4. kattan aşağı fırlatmış. Kadın üzerine alelacele bir şey alıp kapıyı açmış ki, karşısında patronun adamlarından biri... "Hanımefendi" demiş adam mahcup bir şekilde önüne bakarak, "Patrona söyleyin, branda bulamadık!.." Metin ÇINAR
Adınız Soyadınız
E-Posta
Girilecek rakam : 124948
Lütfen yukarıdaki rakamları yazınız.