100.YILINDA TBMM’NİN DÜNÜ VE BUGÜNÜ Millili Egemenlik ve Çocuk Bayramının 100.Yılını korona virüs salgını sebebiyle “EVDE BAYRAM VAR” diyerek evlerde kutlamanın üzüntüsü ve coşkusu ikilemindeyiz. Meclisler yani parlamentolar demokrasilerde çok önemlidir. Güçlü devletler ancak güçlü demokrasilerle oluşur. Güçlü demokrasinin yolu da güçlü parlamentolardan geçer. Devletin dini adalet ise, mabetleri de meclislerdir. Meclisler güçlerini ve itibarlarını halktan yani milletlerden alırlar. Milletin iradesi meclislerde tecelli eder. Meclislerin üzerinde bir irade varsa orada demokrasi yok demektir. Osmanlı Meclisi Mebusan’ının iradesi üzerinde padişahın iradesi vardı. Onun için TBMM’de “EGEMENLİK KAYITSIZ ŞARTSIZ MİLLETİNDİR” ifadesi en üstte yazılmıştır. Milletin bütün kesimlerinin en üst düzeyde katılımı sonucu güçlü bir millet iradesi ile 23 Nisan 1920 de açılan Türkiye Büyük Millet Meclisi, İstiklal Savaşını yönetmiş ve büyük bir zafer sonunda Gazi unvanını alarak çok güçlü bir “TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİNİ “ kurmayı başarmıştır. Bütün devletlerin yönetimlerinde ve özellikle demokrasisi gelişmiş ülkelerde meclis yani parlamento çok önemli ve çok değerlidir. Çünkü devletlerin ilk kuruluş çalışmaları genellikle meclislerin oluşumlarıyla şekillenmiştir. Türkiye Cumhuriyeti de TBMM’nin oluşumu ve çalışmaları sonunda TBMM tarafından kurulmuştur. TBMM açılmadan önce çok ciddi ve kapsamlı bir program bizzat Mustafa Kemal Paşa tarafından yürütülmüş, bunun için önemli bir alt yapı çalışması yapılmıştır. Bu çalışmalar: Havza Tamimi 28 Mayıs 1919 Amasya Tamimi 21-22 Haziran Erzurum Kongresi 23 Temmuz-7 Ağustos Balıkesir Alaşehir Kongreleri 26 Temmuz-25 Ağustos Sivas Kongresi 4-11 Eylül 27 Aralık Mustafa Kemal Paşanın Ankara’ya gelişi Birinci Dünya Savaşı ile Osmanlı Devleti’nin dağılması ve İstanbul’un İngilizler tarafından işgali sonunda Mustafa Kemal Paşa 19 Mayıs 1919 da Anadolu’da bir direniş hareketi başlatmak üzere Samsun’a gelmiştir. Samsun Raporunu gönderdikten sonra 24 Mayısta arkadaşlarıyla Havza’ya geçmiştir. Samsun İngilizlerin işgali altında olduğu ve güvenli olmadığı için çalışmalarını Havza’da yürütmüştür. 28 Mayısta Havza Genelgesini hazırlayarak Anadolu’da ilk direniş hareketini başlatmıştır. Havza Genelgesinin muhtevası özetle; işgallerin kınanması için mitinglerin düzenlenmesi ile milli bir şuurun ve milli direnişin gerçekleşmesini sağlamaktır. Mustafa Kemal Paşa Genelgeyi yayınladıktan sonra 30 Mayısta Havza Müftüsü Sıdkı Efendi ile birlikte İzmir işgalini kınayan bir miting düzenlemiştir. Bu mitinglerle milli uyanış ve milli direniş Anadolu’ya dalga dalga yayılmıştır. 22 Haziranda yayınlanan Amasya Genelgesindeki; “MİLLETİN İSTİKLALİNİ YİNE MİLLETİN AZİM VE KARARI KURTARACAKTIR” misyonu ile İstiklal Savaşının fitili ateşlenmiştir. Anadolu’nun birçok şehir ve kasabalarında işgalleri protesto eden mitingler düzenlenmiş, Redd-i İlhak, Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri gibi çok güçlü sivil toplum örgütleri kurulmuştur. Bu cemiyetlerin seçmiş olduğu delegelerle, Erzurum, Sivas ve Balıkesir Kongreleri toplanmış ve Anadolu’nun düşman işgalinden kurtarılması için milli mücadele başlatılmıştır. Çok başarılı bir milli mücadelenin sonunda yeni seçilen milletvekilleri ve Osmanlı Meclisi Mebusan milletvekillerinin katılımı ile 23 Nisan 1920 Türkiye Büyük Millet Meclisi açılmıştır. TBMM Başkanlığına Mustafa Kemal Paşa seçilmiş, daha sonra TBMM tarafından Mustafa Kemal Paşaya Başkomutanlık görevi de verilerek İstiklal Savaşı başlatılmıştır. O günkü TBMM neler yapmıştır? İstiklal Savaşını bizzat yönetmiştir. Savaş esnasında dahi çok sert ve seviyeli tartışmalar ve müzakereler yapılmıştır. O günkü Meclis zabıtlarını okuduğumuz zaman milletvekillerinin ne kadar özgür bir şekilde fikirlerini ifade edebildiklerini ve demokrasinin ne kadar güzel işlediğini net olarak görebiliyoruz. O günkü Hükümeti TBMM belirlemiş, her bir bakanı bizzat TBMM seçmiştir. Bütün önemli ve üst görevlere atamalar bizzat TBMM tarafından yapılmıştır. Lozan Konferansı Heyeti, başkanı dahil, bizzat TBMM tarafından belirlenmiştir. Aylarca süren Lozan Konferansı müzakereleri her safhasında TBMM bilgilendirilmiş, çok sert müzakereler olmuş ve sonunda TBMM tarafından onaylanıp kabul edilmiştir. Cumhuriyetin kuruluşu da demokratik bir ortamda özgürce müzakere edilerek gerçekleşmiştir. İşte “GÜÇLÜ TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ” böyle kutsal ve güçlü bir Millet İradesinin yani o günkü TBMM’nin bir büyük bir eseri olarak tarihteki ve devletler topluğundaki şerefli yerini almıştır. O günkü TBMM ile bugünkü TBMM yi mukayese ettiğimizde çok önemli farklar görüyoruz. O günkü TBMM daha etkili, daha yetkili ve dolayısıyla daha güçlü idi. Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemi ile TBMM nin birçok yetkileri alınmıştır. En başta Hükümetin, bakanların ve üst yöneticilerin TBMM tarafından seçilememesi ve Hükümetin TBMM’ye hesap verememesi TBMM gücünü önemli ölçüde zaafa uğratmıştır. Bu konu, başlı başına bir makale konusu. TBMM’nin etki ve yetkisinin azalması demek demokrasimizin zayıflaması demektir. TBMM’nin ve dolayısıyla Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet demokratik bir cumhuriyetti. Fakat demokrasimizi bir türlü geliştiremedik ve evrensel normlarda bir demokrasiye ulaşamadık. Bu sebeple de bir türlü gelişmiş bir ülke olamadık. Demokrasi bilgimizin ve kültürümüzün zayıflığı, darbeler ve darbe teşebbüsleri, yanlış laiklik ve yanlış din anlayışı, hamasi milliyetçilik ve ideolojik körlükler ile ön yargılı fikirler demokrasimizin gelişmesini engellemiştir. Diğer ve çok önemli bir husus ta TBMM üyelerini yani milletvekillerini doğrudan halkın seçememesidir. Yani TBMM iradesinin üzerine siyasi partilerin ve parti liderlerinin gölgesinin düşmüş olmasıdır. Bu durum Millet iradesinin yönetime yansımasına engel olmakta, Millet-Devlet bütünlüğünü bozmaktadır. The Economist, 2019 yılı Demokrasi endeksi araştırmasında ülkelerin yönetimini dört sınıf olarak belirlemiştir. 1-Tam demokrasi ile yönetilenler 2-Kusurlu-Arızalı demokrasi ile yönetilenler 3-Hibrid-Melez-Karma rejim 4-Otoriter rejimler. 2019 raporuna göre Türkiye maalesef karma rejimle yönetilen tek Doğu Avrupa ülkesi sınıfına gerilemiştir. Seçim sistemi ve bireysel özgürlükler puanlamasında ise otoriter rejim sınıfına düştüğümüzü belirlemiştir. TBMM’nin 100.kuruluş yıldönümünde demokrasimizi evrensel normlara ulaştıramadık, inşallah Cumhuriyetimizin kuruluşunun 100.yılında yani 29 Ekim 2023 de TAM DEMOKRASİ ile yönetilen bir ülke oluruz. Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımız kutlu olsun. Sevgi ve saygılarımla. 23 Nisan 2020 Mehmet BOZDEMİR Demokraside Birlik Vakfı ve İnsani Değerler Derneği Genel Başkanı
100.YILINDA TBMM’NİN DÜNÜ VE BUGÜNÜ
Millili Egemenlik ve Çocuk Bayramının 100.Yılını korona virüs salgını sebebiyle “EVDE BAYRAM VAR” diyerek evlerde kutlamanın üzüntüsü ve coşkusu ikilemindeyiz. Meclisler yani parlamentolar demokrasilerde çok önemlidir. Güçlü devletler ancak güçlü demokrasilerle oluşur. Güçlü demokrasinin yolu da güçlü parlamentolardan geçer. Devletin dini adalet ise, mabetleri de meclislerdir. Meclisler güçlerini ve itibarlarını halktan yani milletlerden alırlar. Milletin iradesi meclislerde tecelli eder. Meclislerin üzerinde bir irade varsa orada demokrasi yok demektir. Osmanlı Meclisi Mebusan’ının iradesi üzerinde padişahın iradesi vardı. Onun için TBMM’de “EGEMENLİK KAYITSIZ ŞARTSIZ MİLLETİNDİR” ifadesi en üstte yazılmıştır. Milletin bütün kesimlerinin en üst düzeyde katılımı sonucu güçlü bir millet iradesi ile 23 Nisan 1920 de açılan Türkiye Büyük Millet Meclisi, İstiklal Savaşını yönetmiş ve büyük bir zafer sonunda Gazi unvanını alarak çok güçlü bir “TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİNİ “ kurmayı başarmıştır.
Bütün devletlerin yönetimlerinde ve özellikle demokrasisi gelişmiş ülkelerde meclis yani parlamento çok önemli ve çok değerlidir. Çünkü devletlerin ilk kuruluş çalışmaları genellikle meclislerin oluşumlarıyla şekillenmiştir. Türkiye Cumhuriyeti de TBMM’nin oluşumu ve çalışmaları sonunda TBMM tarafından kurulmuştur.
TBMM açılmadan önce çok ciddi ve kapsamlı bir program bizzat Mustafa Kemal Paşa tarafından yürütülmüş, bunun için önemli bir alt yapı çalışması yapılmıştır. Bu çalışmalar:
Birinci Dünya Savaşı ile Osmanlı Devleti’nin dağılması ve İstanbul’un İngilizler tarafından işgali sonunda Mustafa Kemal Paşa 19 Mayıs 1919 da Anadolu’da bir direniş hareketi başlatmak üzere Samsun’a gelmiştir. Samsun Raporunu gönderdikten sonra 24 Mayısta arkadaşlarıyla Havza’ya geçmiştir. Samsun İngilizlerin işgali altında olduğu ve güvenli olmadığı için çalışmalarını Havza’da yürütmüştür. 28 Mayısta Havza Genelgesini hazırlayarak Anadolu’da ilk direniş hareketini başlatmıştır. Havza Genelgesinin muhtevası özetle; işgallerin kınanması için mitinglerin düzenlenmesi ile milli bir şuurun ve milli direnişin gerçekleşmesini sağlamaktır. Mustafa Kemal Paşa Genelgeyi yayınladıktan sonra 30 Mayısta Havza Müftüsü Sıdkı Efendi ile birlikte İzmir işgalini kınayan bir miting düzenlemiştir. Bu mitinglerle milli uyanış ve milli direniş Anadolu’ya dalga dalga yayılmıştır.
22 Haziranda yayınlanan Amasya Genelgesindeki; “MİLLETİN İSTİKLALİNİ YİNE MİLLETİN AZİM VE KARARI KURTARACAKTIR” misyonu ile İstiklal Savaşının fitili ateşlenmiştir. Anadolu’nun birçok şehir ve kasabalarında işgalleri protesto eden mitingler düzenlenmiş, Redd-i İlhak, Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri gibi çok güçlü sivil toplum örgütleri kurulmuştur. Bu cemiyetlerin seçmiş olduğu delegelerle, Erzurum, Sivas ve Balıkesir Kongreleri toplanmış ve Anadolu’nun düşman işgalinden kurtarılması için milli mücadele başlatılmıştır. Çok başarılı bir milli mücadelenin sonunda yeni seçilen milletvekilleri ve Osmanlı Meclisi Mebusan milletvekillerinin katılımı ile 23 Nisan 1920 Türkiye Büyük Millet Meclisi açılmıştır. TBMM Başkanlığına Mustafa Kemal Paşa seçilmiş, daha sonra TBMM tarafından Mustafa Kemal Paşaya Başkomutanlık görevi de verilerek İstiklal Savaşı başlatılmıştır.
O günkü TBMM neler yapmıştır? İstiklal Savaşını bizzat yönetmiştir. Savaş esnasında dahi çok sert ve seviyeli tartışmalar ve müzakereler yapılmıştır. O günkü Meclis zabıtlarını okuduğumuz zaman milletvekillerinin ne kadar özgür bir şekilde fikirlerini ifade edebildiklerini ve demokrasinin ne kadar güzel işlediğini net olarak görebiliyoruz. O günkü Hükümeti TBMM belirlemiş, her bir bakanı bizzat TBMM seçmiştir. Bütün önemli ve üst görevlere atamalar bizzat TBMM tarafından yapılmıştır. Lozan Konferansı Heyeti, başkanı dahil, bizzat TBMM tarafından belirlenmiştir. Aylarca süren Lozan Konferansı müzakereleri her safhasında TBMM bilgilendirilmiş, çok sert müzakereler olmuş ve sonunda TBMM tarafından onaylanıp kabul edilmiştir. Cumhuriyetin kuruluşu da demokratik bir ortamda özgürce müzakere edilerek gerçekleşmiştir. İşte “GÜÇLÜ TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ” böyle kutsal ve güçlü bir Millet İradesinin yani o günkü TBMM’nin bir büyük bir eseri olarak tarihteki ve devletler topluğundaki şerefli yerini almıştır.
O günkü TBMM ile bugünkü TBMM yi mukayese ettiğimizde çok önemli farklar görüyoruz. O günkü TBMM daha etkili, daha yetkili ve dolayısıyla daha güçlü idi. Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemi ile TBMM nin birçok yetkileri alınmıştır. En başta Hükümetin, bakanların ve üst yöneticilerin TBMM tarafından seçilememesi ve Hükümetin TBMM’ye hesap verememesi TBMM gücünü önemli ölçüde zaafa uğratmıştır. Bu konu, başlı başına bir makale konusu. TBMM’nin etki ve yetkisinin azalması demek demokrasimizin zayıflaması demektir. TBMM’nin ve dolayısıyla Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet demokratik bir cumhuriyetti. Fakat demokrasimizi bir türlü geliştiremedik ve evrensel normlarda bir demokrasiye ulaşamadık. Bu sebeple de bir türlü gelişmiş bir ülke olamadık.
Demokrasi bilgimizin ve kültürümüzün zayıflığı, darbeler ve darbe teşebbüsleri, yanlış laiklik ve yanlış din anlayışı, hamasi milliyetçilik ve ideolojik körlükler ile ön yargılı fikirler demokrasimizin gelişmesini engellemiştir. Diğer ve çok önemli bir husus ta TBMM üyelerini yani milletvekillerini doğrudan halkın seçememesidir. Yani TBMM iradesinin üzerine siyasi partilerin ve parti liderlerinin gölgesinin düşmüş olmasıdır. Bu durum Millet iradesinin yönetime yansımasına engel olmakta, Millet-Devlet bütünlüğünü bozmaktadır.
The Economist, 2019 yılı Demokrasi endeksi araştırmasında ülkelerin yönetimini dört sınıf olarak belirlemiştir. 1-Tam demokrasi ile yönetilenler 2-Kusurlu-Arızalı demokrasi ile yönetilenler 3-Hibrid-Melez-Karma rejim 4-Otoriter rejimler. 2019 raporuna göre Türkiye maalesef karma rejimle yönetilen tek Doğu Avrupa ülkesi sınıfına gerilemiştir. Seçim sistemi ve bireysel özgürlükler puanlamasında ise otoriter rejim sınıfına düştüğümüzü belirlemiştir. TBMM’nin 100.kuruluş yıldönümünde demokrasimizi evrensel normlara ulaştıramadık, inşallah Cumhuriyetimizin kuruluşunun 100.yılında yani 29 Ekim 2023 de TAM DEMOKRASİ ile yönetilen bir ülke oluruz. Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımız kutlu olsun. Sevgi ve saygılarımla. 23 Nisan 2020
Adınız Soyadınız
E-Posta
Girilecek rakam : 426526
Lütfen yukarıdaki rakamları yazınız.