Her gün bir önceki günü gölgede bırakacak vahşetlerle, kişi ve toplum olarak dehşete düşmeye, sarsılmaya devam ediyoruz. İnsanlık nereye gidiyor ve nasıl bir hal aldı. Yaşanılan gerçekler ve ilişki karmaşıklığında, yarınların nasıl olacağı gerçekten çok ciddi sorular ve cevaplar bekliyor. Haber programlarını dinlemesem mi acaba diye zaman zaman düşünüyorum. Sonra hayır, kesinlikle bu gerçeklerden kaçmak olur, gerçekleri halının altına süpürmek olur kararına varıyor ve vazgeçiyorum. Prensip olarak farklı TV kanallarını dinlemeyi tercih ediyorum. Çünkü objektif habercilik nerdeyse yok gibi. Birçok kanal, habercilikte bile taraftarı olduğu parti ya da fikrin tavrına, tarzına paralel bir yayıncılık yapıyor izlenimi alıyorum. Yorumcular da muhtemelen ona göre seçiliyor. Gerçekler ya gizleniyor ya da abartılıyor, böyle olunca da dinleyici sağlıklı bilgiye ulaşamıyor. Bu durum meslek etiği açısından ciddi bir sorun olarak ele alınmalıdır. Haberciliğin bu yaklaşımı başlı başına sözün bittiği yerdir ve yeni sorunların da bir açıdan kaynağını teşkil etmektedir. Bir kanalda memleket cennet olarak tasvir edilirken, başka bir kanalda cehennem olarak anlatılmaktadır. Her ikisinin de gerçekçi ve abartılı tarafları olduğu ortadadır. Şahsi olarak benim beklentim; beni kimse aldatmasın, gerçeği söylesin ve ben kendi dersimi çıkarayım, yorumumu yapayım noktasındadır. Bu çerçevede her kurumun genel ve kendi meslek ahlakını bünyesinde sıkı bir şekilde uygulaması beklentimizdir. Medeni bir dünyada başka bir beklentimiz de, Devleti yönetenlerin sahip olması gereken felsefedir. Piramidin tepesinden tabanına doğru her yöneticinin var olan Anayasayla, kurumları düzgün bir şekilde yönetmesi bilincine sahip olmalarıdır. Ama ne yazık ki zaman zaman çok moral bozucu, çok can sıkıcı sözler ve olaylarla karşılaşıyoruz. Normalde yönetici seviyesinde olanlar içinde, yasaları ve kurumları hiçe sayanların olmasını hayal etmek bile tüyler ürpertici geliyor bana. Peygamberimiz Hz. Muhammed peygamberlikle görevlendirildiğinde o günkü ve bölgedeki Arap toplumu maalesef kız çocuklarını diri diri toprağa gömer bir haldeydi. Bu insanlık ayıbı, çok şükür ki, zihniyet dönüşümü ile son bulmuştu. Kendi adıma hiçbir zaman mutmain olamadığım bir şey de; (arkasındaki iddialar ve savunulmak istenilen idealler ne kadar gerekçe yapılırsa yapılsın), insanların keyfine tatmin aracı yapılan, kurban edilen, kâfi güçlerini ve muktedir olduklarını göstermenin şekli sayılan, bu sebeplere arkalanarak ve bazı kutsallar icat edilerek iktidarlarını sürdürmek uğruna birilerinin yaşama haklarının ortadan kaldırılmasıdır. Bu anlayış ve yaklaşımı tek bir insandan bir ırka, bir millete, bir inanç anlayışına, bir kültür yaşayışına genişletebiliriz. Bu kişi ve topluluklar kendi halinde yaşarken, başkasına savaş açmadan barış ortamında iken, farklılıkları gerekçe yapılarak daha güçlü ve hırslı olanlar tarafından yok edilmesi söz konusu olamaz. Bir başka sözün bittiği yer de; bir ayı aşkın zamandır kamuoyunda gündemde olan 8 yaşındaki körpe yavru Narin olayıdır. Diri diri toprağa gömmenin “suya gömme” çeşidi olarak maalesef bu ayıp da orta yerdedir. Gerçekten bu olay, insanlığın esfeli safilin boyutuna çok kötü bir örnektir. Ülkemizde yaşanmış olması üzüntümüzü daha da arttırmaktadır. Anthony de Mello “Mutluluğun ne olduğunu öğrenmek istiyorsan bir çiçeğe, bir kuşa, bir çocuğa bak; onlar yaşamın kusursuz resimleridir.” diyor. Hayatı kendi ellerimizle kendimize dar ediyoruz, nefsimizi ve öfkemizi aklımızın ve bilimin önüne koyuyor, kötüleri ve kötülükleri daha da güçlendiriyoruz. Yaşamı, yanlış tercihlerle ve yine kendi ellerimizle yaşanmaz kılabiliyoruz. Bu ıstırabımızın ve kaygımızın boyutu, vadedilen toprak arzusu uğruna katledilen insanları, siyasi iktidarların devamı niyetiyle tarihten günümüze kıyılan rakipleri de içermektedir. Farklı düşünce ve görüşlere yaşama hakkı tanımayan, tahammül edemeyen bir anlayıştan kurtulmalı, ondan uzaklaşmalı ve olabildiğince hızlı bir şekilde normalleşmeliyiz. Bizim inancımızda kamu menfaati her zaman kişi menfaatinin önünde tutulur. Bunun aksine yapılanlar ve duyduklarımız da yine sözün bittiği yerlerden biridir. İnsanoğlu için muteber olan; yaptığı salih ameller, toplumun menfaatine bıraktığı eserlerdir. Şahsını, ailesini, sülalesini zengin etme felsefesi ile yanıp tutuşanlar bu arzularını haksızlık yaparak ve hele kamu malıyla asla ve asla yapmamalıdır. Bu tuzağa düşmüş ya da düşmesi muhtemel olanların şiddetle bu şeytani yoldan kendilerini kurtarmalarını tavsiye ederim. Rekabetlerde ve mücadelelerde; genellikle karşı tarafı mağlup etmek, farklı düşüncede olanları suçlamak veya başkasının kendi gibi düşünmesini istemek vardır, ancak bu anlayışta da sınır aşılmamalıdır. Geçici üstünlükler veya anlık öfke ve hesaplaşmalar için harcanan enerji ve zaman, maalesef çoğunluğun hayatını olumsuz etkilemektedir. Bunun yerine, karşı tarafı incitmeden, onların da herkes gibi bu dünyada güven içinde yaşama, refaha kavuşma ve yoksulluktan kaçınma hakkına sahip olduğunu hatırlayabiliriz. Birbirimize destek olmasak bile zarar vermekten kaçınabiliriz. Acımasızca galip gelme, ezici üstünlük sağlama, mutlak hükümranlık gibi intikamcı amaçlar; insanlığı ve insanı yere veya suya gömecek bir sona yol açmamalıdır. İnsanlar yaşamalı ve yaşatılmalı, insanlık hiçbir zaman ölmemelidir. Prof. Dr. Abdulkadir Güllü İnsani Değerler Derneği Genel Başkanı
Her gün bir önceki günü gölgede bırakacak vahşetlerle, kişi ve toplum olarak dehşete düşmeye, sarsılmaya devam ediyoruz. İnsanlık nereye gidiyor ve nasıl bir hal aldı. Yaşanılan gerçekler ve ilişki karmaşıklığında, yarınların nasıl olacağı gerçekten çok ciddi sorular ve cevaplar bekliyor.
Haber programlarını dinlemesem mi acaba diye zaman zaman düşünüyorum. Sonra hayır, kesinlikle bu gerçeklerden kaçmak olur, gerçekleri halının altına süpürmek olur kararına varıyor ve vazgeçiyorum. Prensip olarak farklı TV kanallarını dinlemeyi tercih ediyorum. Çünkü objektif habercilik nerdeyse yok gibi. Birçok kanal, habercilikte bile taraftarı olduğu parti ya da fikrin tavrına, tarzına paralel bir yayıncılık yapıyor izlenimi alıyorum. Yorumcular da muhtemelen ona göre seçiliyor. Gerçekler ya gizleniyor ya da abartılıyor, böyle olunca da dinleyici sağlıklı bilgiye ulaşamıyor. Bu durum meslek etiği açısından ciddi bir sorun olarak ele alınmalıdır.
Haberciliğin bu yaklaşımı başlı başına sözün bittiği yerdir ve yeni sorunların da bir açıdan kaynağını teşkil etmektedir. Bir kanalda memleket cennet olarak tasvir edilirken, başka bir kanalda cehennem olarak anlatılmaktadır. Her ikisinin de gerçekçi ve abartılı tarafları olduğu ortadadır. Şahsi olarak benim beklentim; beni kimse aldatmasın, gerçeği söylesin ve ben kendi dersimi çıkarayım, yorumumu yapayım noktasındadır. Bu çerçevede her kurumun genel ve kendi meslek ahlakını bünyesinde sıkı bir şekilde uygulaması beklentimizdir.
Medeni bir dünyada başka bir beklentimiz de, Devleti yönetenlerin sahip olması gereken felsefedir. Piramidin tepesinden tabanına doğru her yöneticinin var olan Anayasayla, kurumları düzgün bir şekilde yönetmesi bilincine sahip olmalarıdır. Ama ne yazık ki zaman zaman çok moral bozucu, çok can sıkıcı sözler ve olaylarla karşılaşıyoruz.
Normalde yönetici seviyesinde olanlar içinde, yasaları ve kurumları hiçe sayanların olmasını hayal etmek bile tüyler ürpertici geliyor bana.
Peygamberimiz Hz. Muhammed peygamberlikle görevlendirildiğinde o günkü ve bölgedeki Arap toplumu maalesef kız çocuklarını diri diri toprağa gömer bir haldeydi. Bu insanlık ayıbı, çok şükür ki, zihniyet dönüşümü ile son bulmuştu.
Kendi adıma hiçbir zaman mutmain olamadığım bir şey de; (arkasındaki iddialar ve savunulmak istenilen idealler ne kadar gerekçe yapılırsa yapılsın), insanların keyfine tatmin aracı yapılan, kurban edilen, kâfi güçlerini ve muktedir olduklarını göstermenin şekli sayılan, bu sebeplere arkalanarak ve bazı kutsallar icat edilerek iktidarlarını sürdürmek uğruna birilerinin yaşama haklarının ortadan kaldırılmasıdır.
Bu anlayış ve yaklaşımı tek bir insandan bir ırka, bir millete, bir inanç anlayışına, bir kültür yaşayışına genişletebiliriz. Bu kişi ve topluluklar kendi halinde yaşarken, başkasına savaş açmadan barış ortamında iken, farklılıkları gerekçe yapılarak daha güçlü ve hırslı olanlar tarafından yok edilmesi söz konusu olamaz.
Bir başka sözün bittiği yer de; bir ayı aşkın zamandır kamuoyunda gündemde olan 8 yaşındaki körpe yavru Narin olayıdır. Diri diri toprağa gömmenin “suya gömme” çeşidi olarak maalesef bu ayıp da orta yerdedir. Gerçekten bu olay, insanlığın esfeli safilin boyutuna çok kötü bir örnektir. Ülkemizde yaşanmış olması üzüntümüzü daha da arttırmaktadır.
Anthony de Mello “Mutluluğun ne olduğunu öğrenmek istiyorsan bir çiçeğe, bir kuşa, bir çocuğa bak; onlar yaşamın kusursuz resimleridir.” diyor. Hayatı kendi ellerimizle kendimize dar ediyoruz, nefsimizi ve öfkemizi aklımızın ve bilimin önüne koyuyor, kötüleri ve kötülükleri daha da güçlendiriyoruz. Yaşamı, yanlış tercihlerle ve yine kendi ellerimizle yaşanmaz kılabiliyoruz.
Bu ıstırabımızın ve kaygımızın boyutu, vadedilen toprak arzusu uğruna katledilen insanları, siyasi iktidarların devamı niyetiyle tarihten günümüze kıyılan rakipleri de içermektedir.
Farklı düşünce ve görüşlere yaşama hakkı tanımayan, tahammül edemeyen bir anlayıştan kurtulmalı, ondan uzaklaşmalı ve olabildiğince hızlı bir şekilde normalleşmeliyiz.
Bizim inancımızda kamu menfaati her zaman kişi menfaatinin önünde tutulur. Bunun aksine yapılanlar ve duyduklarımız da yine sözün bittiği yerlerden biridir. İnsanoğlu için muteber olan; yaptığı salih ameller, toplumun menfaatine bıraktığı eserlerdir. Şahsını, ailesini, sülalesini zengin etme felsefesi ile yanıp tutuşanlar bu arzularını haksızlık yaparak ve hele kamu malıyla asla ve asla yapmamalıdır. Bu tuzağa düşmüş ya da düşmesi muhtemel olanların şiddetle bu şeytani yoldan kendilerini kurtarmalarını tavsiye ederim.
Rekabetlerde ve mücadelelerde; genellikle karşı tarafı mağlup etmek, farklı düşüncede olanları suçlamak veya başkasının kendi gibi düşünmesini istemek vardır, ancak bu anlayışta da sınır aşılmamalıdır.
Geçici üstünlükler veya anlık öfke ve hesaplaşmalar için harcanan enerji ve zaman, maalesef çoğunluğun hayatını olumsuz etkilemektedir. Bunun yerine, karşı tarafı incitmeden, onların da herkes gibi bu dünyada güven içinde yaşama, refaha kavuşma ve yoksulluktan kaçınma hakkına sahip olduğunu hatırlayabiliriz. Birbirimize destek olmasak bile zarar vermekten kaçınabiliriz.
Acımasızca galip gelme, ezici üstünlük sağlama, mutlak hükümranlık gibi intikamcı amaçlar; insanlığı ve insanı yere veya suya gömecek bir sona yol açmamalıdır. İnsanlar yaşamalı ve yaşatılmalı, insanlık hiçbir zaman ölmemelidir.
Prof. Dr. Abdulkadir Güllü İnsani Değerler Derneği Genel Başkanı
Adınız Soyadınız
E-Posta
Girilecek rakam : 924433
Lütfen yukarıdaki rakamları yazınız.