Bugün dinginlik konusunda iki söz paylaşmıştım. Değerli dostum Avni Alim, “Dinginliğin yolları nedir? Bize bunları göstersen” diyerek yorum ve dilekte bulundu. “Şehir hayatında; girift ilişkiler, değer çatışmaları, moralimizi bozan olaylar içinde yaşıyoruz. Fiziksel olarak betonun, asfaltın cenderesinde, çepeçevre kuşatılmış gürültü ve egzos gazlarının arasında nasıl bir dinginlik olacak? Kişisel gelişim kitaplarında sık verilen Budist rahiplerindeki bilgelik ve dinginlik örnekleri bizim hayatımızla bağdaşmaz. Onlar dağ başlarında, orman içlerinde, tapınaklarda az sayıda insan ilişkileriyle elbette dinginlik ve bilgelik üzerine sözler edebilirler. Yaşadığımız coğrafyada, kültürde, siyasi hayatta, tarih mirasında nasıl dingin kalacağız?” Dediğinizi duyar gibiyim. Hayat ne sürekli bir koşturmacadır ne de durağan bir durumdur. Kendine mahsus mecrası vardır. Hayat bazen yükseklerden akarak, bazen kıvrılarak, bazen durgun, bazen coşkun akan bir nehir gibidir. İçinde acılar da var, hüzünler de dinginlikte vardır, yorgunluk da vardır. Bunların hepsi hayata dahildir. Benim vurgulamaya çalıştığım tavsiyeler, hayatta karşılaştığımız ve elimizde olmayan sıkıntılı durumlarına karşı ruhsal direncimizi nasıl koruyacağımız üzerine düşüncelerden ibarettir. Peki, hayatın yukarıda saydığımız olumsuz dayatmalarına karşı ruhsal olarak kendimizi nasıl koruyacağız? Dinginliğe nasıl ulaşacağız? 1-Önemli olan olayların kendisi değildir. Olaylara verdiğimiz anlam ve nasıl tepki verdiğimizdir. Verdiğimiz tepkiler iç dünyamızın bir yansımasıdır. Başkalarının nasıl davranacağına, nasıl konuşacağına, dünyanın nasıl olacağına biz karar verip uygulayamayız. Ama bu durumlara karşı nasıl tepki vereceğimiz bize bağlıdır. Bir Çin atasözü var. “Kader size bir bıçak fırlattığında, tutmanın iki yolu vardır: Ya sapından ya da bıçağın ağzından.” Yaşadıklarımız izlediğimiz tutumların sonucudur. 2-Bütün kadim kültürlerde, ”kendini tanı” kendini bil” kendini sev” gibi insanın kendisine vurgu yapılır. Oysa günümüzde insanlar hep başkasını merkez alarak kendine yabancılaşmakta, sürekli rol yapmak durumunda kalmaktadır. Oysa Chris Guillebeau’nın dediği gibi “Hayatımızı diğer insanların beklediği şekilde yaşamak zorunda değiliz.” Sorunların acıların çoğu bizim kendimizden ziyade başkalarını önceleyen düşünme kalıplarından oluşmaktadır. Bu düşünce kalıplarını biz üretiyoruz sonra da kendimizi ona hapsediyoruz. Onu ürettiğimiz gibi değiştirebiliriz ve kaldırabiliriz. Düşüncelerimizin kölesi değiliz efendisiyiz. Onun üzerinde doğru tasarruflarda bulunmak bizim hem hakkımız hem de gücümüz dahilindedir. 3-Dünyada her şey geçici ve değişkendir. Hayatın kendisi geçicidir, acıları sıkıntıları hiç kalıcı olabilir mi? Ama insan geçmişte yaşanmış bir olaya takılıp kalabiliyor. Zaman değişiyor ama acılarımızı değiştirmiyoruz. Frida Kahlo “Hiçbir şey mutlak değildir. Her şey değişir, her şey hareket eder, her şey döner, her şey uçar ve gider.” Der. Yine bir Çin atasözünde, “Sıkıntılar başımızın üstünden uçup giden kuşlar gibidir yeter ki başımızın üstüne konup yuva yapmasına izin vermeyelim.” Sıkıntıların doğal olduğu ancak onu kalıcı yapmanın bize ait bir kusur olduğu vurgulanır. 4-Çoğu zaman yalnız kalmaktan korkarız. Eğer insan kendine değer veriyorsa kendi kendiyle baş başa kalmaktan niçin korksun ki. Yalnız kalmaktan korkmak kişinin kendine verdiği değerle ilgilidir. Halil Cibran, “Yalnızlığım, insanlar geveze hatalarımı övüp, sessiz erdemlerimi eleştirmeye başladığında doğdu.” Diyerek yalnızlığın erdemine vurgu yapar. Yalnızlık yerine tek başınalık tabiri kullanılmaktadır. Yalnızlık kelimesinde olumsuz bir algı vardır. Tek başınalık ruhsal olarak arınmanın, üretmenin, sıkıntılardan uzaklaşmanın aracı olarak kullanılabilir. Kişi bu halde daha dingin ve zinde olur. 5-Bazı alışkanlıkları kazanabilmek sabır ister. İnsan bir anda bir yetenek kazanamaz uzun zaman gerekir. Jacop Riis, “Çaresiz kaldığım zamanlarda gider bir taş ustası bulur, onu seyrederim. Adam belki yüz kere vurur taşa, ama değil kırmak, küçücük bir çatlak bile oluşturamaz onda. Sonra birden, yüzbirinci vuruşta taş ikiye ayrılıverir. İşte o zaman anlarım ki taşı ikiye bölen o son vuruş değil, ondan öncekilerdir.” Diyerek hayattaki her ödülün bir bedeli olduğu bunun için çaba sarfetmek gerektiğini anlatır. Mevlana “Kuru duayı bırakın…! Ağaç isteyen tohum eker.” Şeklinde sadece dilek ve temenninin bir işe yaramadığını sonuca gidebilmek için adım atmak, zahmet çekmek gerektiğini belirtmiştir. 6-İçimizi gelecekte olması muhtemel kötü olaylarla doldururuz. Zihnimiz endişelerin çöplüğüne döner zihinsel dinginliğimizi kaybederiz. Oysa geleceği belirleyen şey bu günkü yaptıklarımızla ilgilidir. Diğer yandan kötü ihtimal sadece zihnimizin ürettiği bir hayaldir. Şemsi Tebrizi, “Düzenim bozulur, hayatım alt üst olur diye endişe etme. Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını?” der. 7-Her gün izlediğimiz haberler hayatın tüm kötü yönlerinizi zihnimize boca etmektedir. “Medya kötü haberi sever” diye bir klişe var. Zaman zaman haber orucu tutalım ki iyimserliğimiz yaşam enerjimiz yükselsin. Gwendolyn Brooks, “Kedilerin insanlardan daha mutlu olmasının bir nedeni de gazeteleri olmamasıdır.” Diyerek konuya esprili bir açıklama getirmiştir. 8-Dinginlik için hayatı sadeleştirmek gerekir. Çevremizi eşya ve insanlarla doldurduğumuzda dinginlik hayaldir. “Bunca varlık var iken gitmez gönül darlığı der Yunus Emre. 9-Hiçbir şey için geç değildir. Hayatımızda yeni bir şey istiyorsak eskiyi geride bırakmamız gerekir. Bugünü iyi ve mutlu kılmamız elimizdedir. Bu yarını da belirleyecektir. Dylan Thomas, “Hayat size her zaman ikinci bir şans sunar ve buna yarın denir.” Der. Av. Durdu GÜNEŞ
Bugün dinginlik konusunda iki söz paylaşmıştım. Değerli dostum Avni Alim, “Dinginliğin yolları nedir? Bize bunları göstersen” diyerek yorum ve dilekte bulundu.
“Şehir hayatında; girift ilişkiler, değer çatışmaları, moralimizi bozan olaylar içinde yaşıyoruz. Fiziksel olarak betonun, asfaltın cenderesinde, çepeçevre kuşatılmış gürültü ve egzos gazlarının arasında nasıl bir dinginlik olacak? Kişisel gelişim kitaplarında sık verilen Budist rahiplerindeki bilgelik ve dinginlik örnekleri bizim hayatımızla bağdaşmaz. Onlar dağ başlarında, orman içlerinde, tapınaklarda az sayıda insan ilişkileriyle elbette dinginlik ve bilgelik üzerine sözler edebilirler. Yaşadığımız coğrafyada, kültürde, siyasi hayatta, tarih mirasında nasıl dingin kalacağız?” Dediğinizi duyar gibiyim.
Hayat ne sürekli bir koşturmacadır ne de durağan bir durumdur. Kendine mahsus mecrası vardır. Hayat bazen yükseklerden akarak, bazen kıvrılarak, bazen durgun, bazen coşkun akan bir nehir gibidir. İçinde acılar da var, hüzünler de dinginlikte vardır, yorgunluk da vardır. Bunların hepsi hayata dahildir. Benim vurgulamaya çalıştığım tavsiyeler, hayatta karşılaştığımız ve elimizde olmayan sıkıntılı durumlarına karşı ruhsal direncimizi nasıl koruyacağımız üzerine düşüncelerden ibarettir.
Peki, hayatın yukarıda saydığımız olumsuz dayatmalarına karşı ruhsal olarak kendimizi nasıl koruyacağız? Dinginliğe nasıl ulaşacağız?
1-Önemli olan olayların kendisi değildir. Olaylara verdiğimiz anlam ve nasıl tepki verdiğimizdir. Verdiğimiz tepkiler iç dünyamızın bir yansımasıdır. Başkalarının nasıl davranacağına, nasıl konuşacağına, dünyanın nasıl olacağına biz karar verip uygulayamayız. Ama bu durumlara karşı nasıl tepki vereceğimiz bize bağlıdır. Bir Çin atasözü var. “Kader size bir bıçak fırlattığında, tutmanın iki yolu vardır: Ya sapından ya da bıçağın ağzından.” Yaşadıklarımız izlediğimiz tutumların sonucudur.
2-Bütün kadim kültürlerde, ”kendini tanı” kendini bil” kendini sev” gibi insanın kendisine vurgu yapılır. Oysa günümüzde insanlar hep başkasını merkez alarak kendine yabancılaşmakta, sürekli rol yapmak durumunda kalmaktadır. Oysa Chris Guillebeau’nın dediği gibi “Hayatımızı diğer insanların beklediği şekilde yaşamak zorunda değiliz.” Sorunların acıların çoğu bizim kendimizden ziyade başkalarını önceleyen düşünme kalıplarından oluşmaktadır. Bu düşünce kalıplarını biz üretiyoruz sonra da kendimizi ona hapsediyoruz. Onu ürettiğimiz gibi değiştirebiliriz ve kaldırabiliriz. Düşüncelerimizin kölesi değiliz efendisiyiz. Onun üzerinde doğru tasarruflarda bulunmak bizim hem hakkımız hem de gücümüz dahilindedir.
3-Dünyada her şey geçici ve değişkendir. Hayatın kendisi geçicidir, acıları sıkıntıları hiç kalıcı olabilir mi? Ama insan geçmişte yaşanmış bir olaya takılıp kalabiliyor. Zaman değişiyor ama acılarımızı değiştirmiyoruz. Frida Kahlo “Hiçbir şey mutlak değildir. Her şey değişir, her şey hareket eder, her şey döner, her şey uçar ve gider.” Der. Yine bir Çin atasözünde, “Sıkıntılar başımızın üstünden uçup giden kuşlar gibidir yeter ki başımızın üstüne konup yuva yapmasına izin vermeyelim.” Sıkıntıların doğal olduğu ancak onu kalıcı yapmanın bize ait bir kusur olduğu vurgulanır. 4-Çoğu zaman yalnız kalmaktan korkarız. Eğer insan kendine değer veriyorsa kendi kendiyle baş başa kalmaktan niçin korksun ki. Yalnız kalmaktan korkmak kişinin kendine verdiği değerle ilgilidir. Halil Cibran, “Yalnızlığım, insanlar geveze hatalarımı övüp, sessiz erdemlerimi eleştirmeye başladığında doğdu.” Diyerek yalnızlığın erdemine vurgu yapar. Yalnızlık yerine tek başınalık tabiri kullanılmaktadır. Yalnızlık kelimesinde olumsuz bir algı vardır. Tek başınalık ruhsal olarak arınmanın, üretmenin, sıkıntılardan uzaklaşmanın aracı olarak kullanılabilir. Kişi bu halde daha dingin ve zinde olur.
5-Bazı alışkanlıkları kazanabilmek sabır ister. İnsan bir anda bir yetenek kazanamaz uzun zaman gerekir. Jacop Riis, “Çaresiz kaldığım zamanlarda gider bir taş ustası bulur, onu seyrederim. Adam belki yüz kere vurur taşa, ama değil kırmak, küçücük bir çatlak bile oluşturamaz onda. Sonra birden, yüzbirinci vuruşta taş ikiye ayrılıverir. İşte o zaman anlarım ki taşı ikiye bölen o son vuruş değil, ondan öncekilerdir.” Diyerek hayattaki her ödülün bir bedeli olduğu bunun için çaba sarfetmek gerektiğini anlatır. Mevlana “Kuru duayı bırakın…! Ağaç isteyen tohum eker.” Şeklinde sadece dilek ve temenninin bir işe yaramadığını sonuca gidebilmek için adım atmak, zahmet çekmek gerektiğini belirtmiştir.
6-İçimizi gelecekte olması muhtemel kötü olaylarla doldururuz. Zihnimiz endişelerin çöplüğüne döner zihinsel dinginliğimizi kaybederiz. Oysa geleceği belirleyen şey bu günkü yaptıklarımızla ilgilidir. Diğer yandan kötü ihtimal sadece zihnimizin ürettiği bir hayaldir. Şemsi Tebrizi, “Düzenim bozulur, hayatım alt üst olur diye endişe etme. Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını?” der.
7-Her gün izlediğimiz haberler hayatın tüm kötü yönlerinizi zihnimize boca etmektedir. “Medya kötü haberi sever” diye bir klişe var. Zaman zaman haber orucu tutalım ki iyimserliğimiz yaşam enerjimiz yükselsin. Gwendolyn Brooks, “Kedilerin insanlardan daha mutlu olmasının bir nedeni de gazeteleri olmamasıdır.” Diyerek konuya esprili bir açıklama getirmiştir.
8-Dinginlik için hayatı sadeleştirmek gerekir. Çevremizi eşya ve insanlarla doldurduğumuzda dinginlik hayaldir. “Bunca varlık var iken gitmez gönül darlığı der Yunus Emre.
9-Hiçbir şey için geç değildir. Hayatımızda yeni bir şey istiyorsak eskiyi geride bırakmamız gerekir. Bugünü iyi ve mutlu kılmamız elimizdedir. Bu yarını da belirleyecektir. Dylan Thomas, “Hayat size her zaman ikinci bir şans sunar ve buna yarın denir.” Der.
Av. Durdu GÜNEŞ
Adınız Soyadınız
E-Posta
Girilecek rakam : 297963
Lütfen yukarıdaki rakamları yazınız.