“Sınavların Ahlak Karnesi” başlıklı bir makale yazmıştım. Makaleye bir okuyucu şöyle bir yorum ve eleştiri yazmış: “Bu ülkenin bu saçma sınavlara ihtiyacı yok. Çünkü özünde mantıktan yoksundur. Beşikten mezara veri tabanlı bir yaşam tarzı uygulansaydı, sınavlara olan ihtiyaç ortadan kalkardı. Üstad makalesini bu açıdan inceleyip analiz etseydi daha anlaşılır olurdu. Zorunlu eğitimin 12 yıl sürdüğü bir eğitim sisteminde sınavlarda kullanılan kriterlere cevap aramalıyız. Sınavlar ülkemizde bir kazanç kaynağı haline geldi. Her şeyden önce bu duruma son vermeliyiz.” Ben yazılı ve sözlü ve sözlü sınavlarda adalete uygun bir ölçme ve değerlendirme olmadığını, sınavlarda ahlak karnemizin zayıf olduğunu, her sınavın haksızlıklara yol açtığını örneklerle açıklamıştım. Yorum ve eleştiri, sınavlardaki ölçme ve değerlendirmenin adil olmasının dışında doğrudan sınavın gereksizliği üzerine yapılmıştır. Ancak bu konuda alternatif bir önerinin nasıl gerçekleşeceği açıklanmamıştır. Sınavlar, kişilerin bir konudaki yetkinliklerinin olup olmadığının ölçülmesi ve değerlendirilmesiyle ilgilidir. Sınavlar insanın zihinsel donanımı ve becerilerini sağlayan bir mekanizma değildir. Bu donanım ve beceri, otodidakt dediğimiz kişinin kendini yetiştirmesi veya eğitim kurumları vasıtasıyla mümkün olabilir. Sınavları insan gelişimini sağlayan bütüncül bir araç gibi görmek yanlıştır. Çünkü sınav bir süreç değil bir sonuçla ilgilidir. Asıl olan süreçtir. Süreç kötü ise bu sonuca yansıyacaktır. Bu bağlamda eğitimin kalitesini konuşmak gerekir. Ezberci eğitim ideal anlamda insan gelişimini sağlayamamakta bunun yansımaları hem ülke gelişiminde hem de hayat kalitemizde kendini göstermektedir. Peki nedir ezberci eğitim? Mevcudu tekrarlamaktır. Bir şeyi idrak etmek değil, bilgiyi hafızaya yapıştırmaktır. Zekayı, muhakemeyi, hayal gücünü aktive etmek değil, hafızayı depo olarak kullanmaktır. Ezberci eğitim kafaları bilgi ile doldurmaktır ancak beynin onu işlememesidir. Bizim dolu kafalardan ziyade üretken kafalara ihtiyacımız var. Ezberci eğitim üretkenliğe hizmet etmez. Bizleri edilgin bir bilgi obezine dönüştürür. 1939 yılındaki eğitim şurasında konuşan Ankara Hukuk Fakültesi Hocası Prof. Ernst Hırsch’de okullardaki ezberciliği eleştirerek şöyle der: “Üniversitede bazı talebeler sanıyor ki yegâne mühim olan şey dersleri takip etmek ve anlatılanları sınavlar için ezberlemektir. Özellikle de hocaların ders notlarını ezberlemek. Fakat hususi çalışmalar, farklı kitapları okumak fikri ve araştırma zihniyeti hiç yoktur.” O zamandan bu zamana ezberci anlayış hep eleştirilmiş ama ezberci eğitim devam etmiştir. Eğitimde bu zamana kadar hep niceliksel tartışmalar yaşandı, Eğitimde süreler tartışıldı. Sınav biçimleri tartışıldı. Ama eğitimin esası konuşulmadı. Okullarda düşünmeyi öğretemiyoruz. Öğrencilerde analitik düşünme, eleştirel düşünme, yenilikçi düşünme ile veriyi bilgiye, bilgiyi fikre, fikri hayal gücüne dönüştürecek yeteneği geliştiremiyoruz. Ezberci bir anlayıştan mucit çıkmaz, düşünür çıkmaz, bilim gelişmez, teknoloji gelişmez. Sorunlar çözülmez. Gelişme olmaz. Osho der ki, “Sen cevapları ezberliyorsun ama hayat asla aynı soruyu tekrarlamaz.” Hayat ezberciliği boşa çıkarır. Ezberci eğitim yetenekleri öldürür. Bir Zen hikayesinde ezberciliğin ne kadar yanlış olduğu vurgulanır. Bir Zen üstadı öğrencisine soru sorar. Aldığı cevap verilmesi gereken cevaptır. Ertesi gün üstad yine aynı soruyu sorar. Öğrenci, “Ama ben bu soruyu dün cevaplamıştım” der. Üstat, “Şimdi yine soruyorum.” Der. Öğrenci yine aynı cevabı verir. Üstat “Bilmiyorsun” der. Öğrenci, “Ama dün de aynı cevabı vermiştim ve siz başınızla onaylamıştınız. Ben de cevabın olduğu şeklinde yorumladım. Neden şimdi fikrinizi değiştirdiniz?” der. Üstat şöyle konuşur: “Tekrarlanabilen hiçbir şey senden gelmez. Cevap sana hafızandan gelir. Bilincinden değil. Gerçekten bilseydin cevabın farklı olurdu. Çünkü dünden beri çok şey değişti. Ben dün sana sorduğum kişi değilim. Durum tamamen değişik. Sen de düne göre farklısın ama cevabın aynı. Aynı cevabı verip vermeyeceğini görmek için sana soruyu tekrar sordum. Gerçekte hiçbir şey tekrarlanmaz.” Hayatın değişkenliğine karşılık ezberciliği bırakıp eskilerin deyimiyle “Muktezayı hale mutabık düşünebilmek ve davranabilmek" gerekir. (Gereken duruma uygun düşünmek ve davranmak) Ezberci bir beyin değişkenliği algılayamaz. Gereken durumu kavrayamaz. Diğer yandan insanın gelişim yolculuğunu beş aşamayla açıklamak mümkündür: 1-İnsanın kendini bilmesi ve tanıması: Eskilerin irfan sahibi olmak dedikleri şey. Kendimizi bilir ve tanırsak kendi sınırlarımızı, yeteneklerimizi, güçlü ve zayıf yanlarımızı da bileceğiz demektir. Kendi sınırlarımızı bilirsek başkalarının da sınırlarının farkına varacağız. Haddimizi aşmayacağız. 2-İnsanın kendi kabul etmesi: İnsanın fiziksel ve zihinsel özellikleri, geçmişi, aile ve değerleriyle barışık olmasıdır. Kendini kabullenmeyen insan kendi kendisiyle sürekli kavga ederek huzur bulamaz ve gelişemez. 3-İnsanın kendine hâkim olması: İnsanın hırsları, öfkesi, arzusu vardır. Bunlar insanın gelişmesine de yardım ederler, yıkımını da yol açarlar. İnsanın kendine hâkim olmasıyla insan mutedil olur, hırslarına, öfkesine, arzusuna yenik düşmez. Aksi takdir hırslarıyla rezil olur, öfkesiyle hayvanlaşır, arzularıyla sapıklaşır. 4-İnsanın kendini inşa etmesi: Olumlu anlamda sürekli değişim ve gelişimle insan olgunlaşır. Her gün bir şeyler öğrenmekle hem zihnimizi zinde tutarız hem de gelişiriz. Durgun su nasıl kokuşursa, bir aktivitesi olmayan zihinde kokuşur. 5-İnsanın kendini gerçekleştirmesi: Her insanın gelişmeye açık bir potansiyeli vardır. Eğer yetenek potansiyelimizi en iyi, en verimli şekilde kullanırsak kendimizi gerçekleştirmiş oluruz. Yoksa paket programla dünyaya gelen bir hamam böceği bir kavak ağacı gibi yaşar, geçer gideriz. Bu aşamaların neresinde sınav var derseniz. Hayatın her aşaması bir sınavdır. Sınav deyince aklımıza sadece KPSS, ÖSS gibi test usulü sınavlar gelmesin. Av. Durdu GÜNEŞ
“Sınavların Ahlak Karnesi” başlıklı bir makale yazmıştım. Makaleye bir okuyucu şöyle bir yorum ve eleştiri yazmış:
“Bu ülkenin bu saçma sınavlara ihtiyacı yok. Çünkü özünde mantıktan yoksundur. Beşikten mezara veri tabanlı bir yaşam tarzı uygulansaydı, sınavlara olan ihtiyaç ortadan kalkardı. Üstad makalesini bu açıdan inceleyip analiz etseydi daha anlaşılır olurdu. Zorunlu eğitimin 12 yıl sürdüğü bir eğitim sisteminde sınavlarda kullanılan kriterlere cevap aramalıyız. Sınavlar ülkemizde bir kazanç kaynağı haline geldi. Her şeyden önce bu duruma son vermeliyiz.”
Ben yazılı ve sözlü ve sözlü sınavlarda adalete uygun bir ölçme ve değerlendirme olmadığını, sınavlarda ahlak karnemizin zayıf olduğunu, her sınavın haksızlıklara yol açtığını örneklerle açıklamıştım. Yorum ve eleştiri, sınavlardaki ölçme ve değerlendirmenin adil olmasının dışında doğrudan sınavın gereksizliği üzerine yapılmıştır. Ancak bu konuda alternatif bir önerinin nasıl gerçekleşeceği açıklanmamıştır.
Sınavlar, kişilerin bir konudaki yetkinliklerinin olup olmadığının ölçülmesi ve değerlendirilmesiyle ilgilidir. Sınavlar insanın zihinsel donanımı ve becerilerini sağlayan bir mekanizma değildir. Bu donanım ve beceri, otodidakt dediğimiz kişinin kendini yetiştirmesi veya eğitim kurumları vasıtasıyla mümkün olabilir.
Sınavları insan gelişimini sağlayan bütüncül bir araç gibi görmek yanlıştır. Çünkü sınav bir süreç değil bir sonuçla ilgilidir. Asıl olan süreçtir. Süreç kötü ise bu sonuca yansıyacaktır. Bu bağlamda eğitimin kalitesini konuşmak gerekir.
Ezberci eğitim ideal anlamda insan gelişimini sağlayamamakta bunun yansımaları hem ülke gelişiminde hem de hayat kalitemizde kendini göstermektedir.
Peki nedir ezberci eğitim? Mevcudu tekrarlamaktır. Bir şeyi idrak etmek değil, bilgiyi hafızaya yapıştırmaktır. Zekayı, muhakemeyi, hayal gücünü aktive etmek değil, hafızayı depo olarak kullanmaktır. Ezberci eğitim kafaları bilgi ile doldurmaktır ancak beynin onu işlememesidir. Bizim dolu kafalardan ziyade üretken kafalara ihtiyacımız var. Ezberci eğitim üretkenliğe hizmet etmez. Bizleri edilgin bir bilgi obezine dönüştürür.
1939 yılındaki eğitim şurasında konuşan Ankara Hukuk Fakültesi Hocası Prof. Ernst Hırsch’de okullardaki ezberciliği eleştirerek şöyle der: “Üniversitede bazı talebeler sanıyor ki yegâne mühim olan şey dersleri takip etmek ve anlatılanları sınavlar için ezberlemektir. Özellikle de hocaların ders notlarını ezberlemek. Fakat hususi çalışmalar, farklı kitapları okumak fikri ve araştırma zihniyeti hiç yoktur.”
O zamandan bu zamana ezberci anlayış hep eleştirilmiş ama ezberci eğitim devam etmiştir.
Eğitimde bu zamana kadar hep niceliksel tartışmalar yaşandı, Eğitimde süreler tartışıldı. Sınav biçimleri tartışıldı. Ama eğitimin esası konuşulmadı. Okullarda düşünmeyi öğretemiyoruz. Öğrencilerde analitik düşünme, eleştirel düşünme, yenilikçi düşünme ile veriyi bilgiye, bilgiyi fikre, fikri hayal gücüne dönüştürecek yeteneği geliştiremiyoruz. Ezberci bir anlayıştan mucit çıkmaz, düşünür çıkmaz, bilim gelişmez, teknoloji gelişmez. Sorunlar çözülmez. Gelişme olmaz.
Osho der ki, “Sen cevapları ezberliyorsun ama hayat asla aynı soruyu tekrarlamaz.” Hayat ezberciliği boşa çıkarır. Ezberci eğitim yetenekleri öldürür.
Bir Zen hikayesinde ezberciliğin ne kadar yanlış olduğu vurgulanır.
Bir Zen üstadı öğrencisine soru sorar. Aldığı cevap verilmesi gereken cevaptır. Ertesi gün üstad yine aynı soruyu sorar. Öğrenci, “Ama ben bu soruyu dün cevaplamıştım” der.
Üstat, “Şimdi yine soruyorum.” Der. Öğrenci yine aynı cevabı verir. Üstat “Bilmiyorsun” der.
Öğrenci, “Ama dün de aynı cevabı vermiştim ve siz başınızla onaylamıştınız. Ben de cevabın olduğu şeklinde yorumladım. Neden şimdi fikrinizi değiştirdiniz?” der.
Üstat şöyle konuşur: “Tekrarlanabilen hiçbir şey senden gelmez. Cevap sana hafızandan gelir. Bilincinden değil. Gerçekten bilseydin cevabın farklı olurdu. Çünkü dünden beri çok şey değişti. Ben dün sana sorduğum kişi değilim. Durum tamamen değişik. Sen de düne göre farklısın ama cevabın aynı. Aynı cevabı verip vermeyeceğini görmek için sana soruyu tekrar sordum. Gerçekte hiçbir şey tekrarlanmaz.”
Hayatın değişkenliğine karşılık ezberciliği bırakıp eskilerin deyimiyle “Muktezayı hale mutabık düşünebilmek ve davranabilmek" gerekir. (Gereken duruma uygun düşünmek ve davranmak) Ezberci bir beyin değişkenliği algılayamaz. Gereken durumu kavrayamaz.
Diğer yandan insanın gelişim yolculuğunu beş aşamayla açıklamak mümkündür:
1-İnsanın kendini bilmesi ve tanıması: Eskilerin irfan sahibi olmak dedikleri şey. Kendimizi bilir ve tanırsak kendi sınırlarımızı, yeteneklerimizi, güçlü ve zayıf yanlarımızı da bileceğiz demektir. Kendi sınırlarımızı bilirsek başkalarının da sınırlarının farkına varacağız. Haddimizi aşmayacağız.
2-İnsanın kendi kabul etmesi: İnsanın fiziksel ve zihinsel özellikleri, geçmişi, aile ve değerleriyle barışık olmasıdır. Kendini kabullenmeyen insan kendi kendisiyle sürekli kavga ederek huzur bulamaz ve gelişemez.
3-İnsanın kendine hâkim olması: İnsanın hırsları, öfkesi, arzusu vardır. Bunlar insanın gelişmesine de yardım ederler, yıkımını da yol açarlar. İnsanın kendine hâkim olmasıyla insan mutedil olur, hırslarına, öfkesine, arzusuna yenik düşmez. Aksi takdir hırslarıyla rezil olur, öfkesiyle hayvanlaşır, arzularıyla sapıklaşır.
4-İnsanın kendini inşa etmesi: Olumlu anlamda sürekli değişim ve gelişimle insan olgunlaşır. Her gün bir şeyler öğrenmekle hem zihnimizi zinde tutarız hem de gelişiriz. Durgun su nasıl kokuşursa, bir aktivitesi olmayan zihinde kokuşur.
5-İnsanın kendini gerçekleştirmesi: Her insanın gelişmeye açık bir potansiyeli vardır. Eğer yetenek potansiyelimizi en iyi, en verimli şekilde kullanırsak kendimizi gerçekleştirmiş oluruz. Yoksa paket programla dünyaya gelen bir hamam böceği bir kavak ağacı gibi yaşar, geçer gideriz.
Bu aşamaların neresinde sınav var derseniz. Hayatın her aşaması bir sınavdır. Sınav deyince aklımıza sadece KPSS, ÖSS gibi test usulü sınavlar gelmesin.
Av. Durdu GÜNEŞ
Adınız Soyadınız
E-Posta
Girilecek rakam : 855798
Lütfen yukarıdaki rakamları yazınız.