En Son Haberler



Durdu GÜNEŞ

bilgi@insanidegerler.org
  Özgeçmişi
  Tüm Yazıları

ÇAMUR ATMA YARIŞINDA ERDEM YOK OLUR

Seçim yaklaştıkça  ya da seçim gündeme düşünce siyasi sahada çamur atma yarışı hızlanıyor. Bizim siyasetimiz bir erdemler yarışı değil çamur atma yarışını andırıyor. Taraflar erdemlerini anlatarak üstünlük kazanmaya çalışmıyor. Bizde siyaset tahterevalli gibidir. Karşı tarafı aşağılar, aşağı indirirsen sen üste çıkarsın, sen kazanırsın. Erdemlerine yaslanmak zorunda değilsin. Bu nedenle tüm enerji; karşıyı batırmak, aşağılamak, çamur atmak için harcanıyor. Galibi mağlubundan daha kötü bir mücadeledir bu.

Siyasetteki bu çirkin mücadele insanların açgözlülüğü, hırsı, hasedi, öfke ve kibrinden besleniyor. Bu tutum siyasi aktörlerin şeref haysiyet ve huzurlarını yerle bir ettiği gibi toplumsal huzur ve barışı da bozuyor. MÖ 95 - MÖ 55 yılları arasında yaşamış Romalı şair ve filozof Lukretius, “Tutkularına esir düşmüş insan ne acı kaygılar ne korkular çeker. Sonra kibir, şehvet, öfke ne felaketler getirir kim bilir?” diyerek hırsın, öfkenin, kibrin tüm insanları; sıkıntılara, belalara, yıkımlara götürdüğüne işaret etmiştir.

Kibrin esiri olmak, düşman üreten bir tutumdur. Çünkü egonun yüksek olması sürekli kendi dışındakileri küçümseme, aşağılama ve onlara hükmetme duygusunu beraberinde getiriyor. Kibirli olmak kişinin haddini bilmemesidir. Hadsizliğin had safhaya çıkması bundan kaynaklanır. Niyâzî Mısrî,

“Ben sanırdım âlem içre bana hiç yâr kalmadı
Ben beni terk eyledim gördüm ki ağyâr kalmadı” der.

Günümüz Türkçesiyle

Ben sanıyordum ki herkes bana düşman, hiç kimse benim dostum, sevgilim değil. Ben benliğimi (egomu) terk edince baktım ki hiç düşmanım yokmuş. Meğer herkes bana dost imiş” diyerek kibrin, egonun düşman üreten bir tavır olduğunu vurgulamıştır. 

Ego, kibir insanı esir aldığında öyle bir hastalıklı hale döner ki kişi sonunda Allahlığını iddia edebilir. Fahrettin Kerim Gökay’la ilgili anlatılan iki anekdot bu duruma tipik örnektir.

Bir zamanlar televizyon programına çıkan Fahrettin Kerim Gökay’ı takdimci; “İstanbul Eski Valisi ve Belediye Başkanı, Prof. Dr. Fahrettin Kerim Gökay” diye tanıtınca, Gökay, tanıtımın eksik olduğunu vurgulayarak, “Ordinaryüs, ordinaryüs” diye bağırmaya başlar.

Mazhar Osman onu çok iyi tanıyan biridir. Fahrettin Kerim Gökay için şöyle der: “Çok yeteneklidir. Her istediği oldu. Profesör olacağım dedi oldu. Vali olacağım dedi oldu. Başbakan olacağım derse olur. Ama bir gün Allah olmak istiyorum diyecek ve Bakırköy’e geri dönecektir!”

Oysa siyasi makamlar; onurla, erdemle yapıldığında hem kişinin kendisi hem de toplum için faydalı ve şerefli bir hizmet alanıdır. Diğer yandan hırsla, kibirle, öfkeyle siyaset yapmak, kişinin kendi mahvına yol açtığı gibi lanetli biri olarak anılmasına da sebep olur. “Baba Tahir” lakabıyla anılan Mehmet Tahir Efendiye atfedilen

“Ne kendisi etti rahat
Ne kimseye verdi huzur
Yıkıldı gitti dünyadan
Dayansın ehli kubur”
 

gibi lanetle anılan darbı meselin konusu olabilir. Şu dünyada hepimizin arzusu “Gök kubbede hoş bir seda bırakmak” değil midir?

Kınalızâde Ali Çelebi bir beytiyle makam sahibi olmanın, zengin olmanın çok da imrenilecek bir şey olmadığına vurgu yapar:

“İmrenme görüp mive-i bağın ümeranın
Kim, sular ânı gözleri yaşı fukarânın”

Günümüz Türkçesiyle

“Zengin/makam sahibi insanların meyve bahçelerini görüp imrenme. Zira o insanların bahçelerini fakirlerin gözyaşları sular” demektedir. Eğer insan değerlerinden, erdemlerinden kopmadan o görevlerde bulunursa, bahçelerini fakirlerin gözyaşıyla sulamaz, adil davranışıyla yoksulluğu kaldırır, gönüllerin sultanı olabilir.

Bu kısa ömürde sınırsız yaşayacakmış gibi çamur atma yarışını can havliyle kazanmaya çalışanların nasıl bir ruh hali içinde olduğunu bilemiyorum ama çok garipsiyorum. Hırsın ve kibrin idrak fukaralığına yol açtığını düşünüyorum.

Yazımın muhataplarınca okunacağını hiç sanmıyorum. Konuyu çok iyi özetleyen hayatın bir ödül ve bedel dengesi üzerinde durduğunu, aşırıya kaçan her tutumun zararlı olacağını hatırlatan bir Aborjin duasının hepimiz için aydınlatıcı olacağını düşünüyorum:

“Seni ayakta tutmaya yetecek kadar güzelliklerle dolu bir yaşam dilerim.
Aydınlık bir bakış açısına sahip olmana yetecek kadar güneş diliyorum.
Güneşi daha çok sevmene yetecek kadar yağmur diliyorum.
Ruhunu canlı tutmaya yetecek kadar mutluluk diliyorum.
Yaşamdaki en küçük zevklerin daha büyükmüş gibi algılanmasına yetecek kadar acı diliyorum.
İsteklerini tatmin etmeye yetecek kadar kazanç diliyorum.
Sahip olduğun her şeyi takdir etmene yetecek kadar kayıp diliyorum.
Son “Elveda”yı atlatmana yetecek kadar “Merhaba” diliyorum.”

Av. Durdu GÜNEŞ 

 


 Okunma Sayısı : 266

DİĞER YAZILARI

Yorumlar

Yorum Yap

Adınız Soyadınız

Girilecek rakam : 968360

Lütfen yukarıdaki rakamları yazınız.